Sude… Tatlı İntikam’ın
Ceyda’sı Seren Deniz Yalçın hoş gelmiş ‘Yüksek Sosyete’ye, sefalar getirecek mi
izleyip göreceğiz. Oyuncunun taze imajını pek sevdim, saç rengi daha çok yakışmış
kopkoyu makyajdan vazgeçilmiş… Tüm bu imaj değişikliğine rağmen bir diziden
bir diziye bir hafta gibi kısa sürede yine bir aşkın ortasına kara bela gibi
çökecek karakter olarak transfer olması ne kadar doğru? İzleyici onu ayrıldığı
dizide canlandırdığı karakter Ceyda olarak görmeye devam etmeyecek mi?
Sude’nin imajı 16’larından
25’lerine geldiğinde ilk bakışta, verilen birçok ipucuna rağmen tanınmayacak
kadar mı değişmiş? Böyle bir değişim içerisine girmişse, özellikle kendi ile daha
barışıksa, iş kadını olarak başarılı ise, neden ilk aşkı Kerem ile yollarını
daha önce kesiştirmeye çalışmamış? Okul hayatı boyunca kendisi ile dalga geçen
Mert’in karşısına hiç mi çıkmak istememiş?
Kerem’in her ne kadar
serzenişte bulunsa da içten içe süper kahramanlığı oynamayı sevdiğini iddia
etmiştim bir yazıda. Sude’nin anlattığı okul anısı bunu desteklemiyor mu? Hani
şu basketbol maçı anısı…
Sude
ile Oliva iş birlikteliği ticari açıdan çok akıllıca… Ek olarak kara kedi
rolündeki taze karakterin Oliva bazlı hikayeye dahil edilmesi çok akıllıca
olmuş. Hedefine de hızla ilerliyor, ilk beş dakika Kerem’e ‘daha da yakışıklı olmuşsun’ iltifatı geldi bile… Üstelik Cansu’da
kıskançlık da başladı; “İki günde de ellere yar etmem Kerem’i.”… Ece’nin
benzetmesinin sevimliliği ile Filiz Akın modeli Cansu’nun Aliye Rona’ya
dönüşümü çok hızlı oldu. Oliva’da işler kızışacak besbelli…

Levent ve Süreyya
Süreyya ile Levent’in evin önündeki o güzel konuşmadan sonra ilk buluşmaları, vakfın şiddet mağduru kadınlar için yapacağı organizasyon toplantısı. Levent vakıf gecesini öyle güzel hayal etti ki, ben de gözümde canlandırabildim. Ya siz?
Peki Levent’in Süreyya’nın ruh haline göre içecek tercihini bilmesine ne demeli? Gerçek hayatta Levent gibi adamlar var mı acaba? Varsa neerde saklanıyorlar bilen varsa söyleyebilir mi sevabına? Süreyya’nın tüm zor anlarında destek olmak istemesi ne ince bir davranıştır. Levent Süreyya’nın ‘iyi ki’leri arasında yerleşti artık, yeri asla doldurulamaz.
Metin’in romantik gönül alma çabalarına ne diyorsunuz? Gül iliştirilmiş kahve servisleri, çiçeğini çikolatasını alıp kız isteme teması ile derneği ziyaret etmesi… Başarılı olabilme ihtimali yok, ne kadar da sabredeceğini, kararlı olduğunu anlatsa bile gerçek olsan yıkılan duvarı yeniden örmek için harç olmadığı. Süreyya’nın “Metin’in asla yanıma yaklaşmasına izin vermeyeceğim.” sözüne sonuna kadar inanıyorum. Ah Levent’te inanabilse…
Metin’in aşağılamalarına sakin tavırlarla yanıt verse de Süreyya’ya onun için ne ifade ettiğini adlandırmasında aynı sakinliği gösteremedi, bu talep çok erken kanımca. İnanıyorum ki henüz ‘sevgilimsin’ diyemeyen Süreyya, yakın zamanda ‘sevdiğimsin’ diyecek, keşke bunu ilk olarak Levent’in arabasının arkasından bakarken sessizce dile getirseydi.

Mert Çalhan’ın gönül verdiği kız kim?
Bedia Hanım yine dedektiflik
yapmak üzere Oliva’ya baskına geldi. Bilgi kaynağı da geçmiş ziyaretlerine
istinaden, bizim Ece… Soru da gökten küt
diye indi: “Mert Çalhan’ın gönül verdiği kız kim?”. Torunun bir tezgâhtara âşık
olduğunu öğrenince ‘alt sınıf’ olarak aşağılaması, elma-portakal
karşılaştırması ile sınıf farklılıklarından bahis açması, maddi gücü yüksek
olmayan insanlar için ucuz, basit oyuncak benzetmesi yapması hiç yakıştı mı? Mert’in
kahvaltıda sorduğu soruyu ben de yineliyorum: “Bedia Hanım, sen ne ara bu kadar
kalpsiz oldun?” Yorumlarda bir izleyici önermişti kesinlikle destekliyorum;
yazım ekibi dikkatine, Bedia Hanım’a ilgisinin odak noktasını Mert’ten
uzaklaştıracak bir olay, mesela ‘bir
İstanbul beyefendisiyle tanışma’ yazsanız?
Mert uğurlu gömleğini giymiş,
kurula hazırlanmış… Uğurlu gömleğini de giymiş olsa bile Ece’nin son bir
dokunuşuyla oluşan yol haritası ışığında kurul sunumunun başarıyla üstesinden
gelmesi çok sevindirici oldu… Ardından gelsin konfetiler… Tek kişilik
hazırlanan rövanş jesti pek acıydı doğrusu…
Yazı devam ediyor.