Belki böyle anlatınca basitmiş gibi duran hikâye Harold’ın makineye deyim yerindeyse “ruh üflemesiyle” ilginç hale geliyor. Yapay zekâların evrimi ilginç. Bizim yapamadıklarımızı yapma kudretine sahip bu cihazlar zaman içinde gelişerek bir çeşit otonomiye, karar verme yetisine kavuşuyorlar. Bu oldukça korkutucu. Bilimkurgu külliyatı başkaldıran robotlarla, insanlığa düşman kesilen makinelerle dolu. Bu noktada devreye etik giriyor. Kim yaratacak yapay zekâyı? Nasıl tasarlayacak? Ona hangi değerleri öğretecek? Günü gelip de kontrolden çıktıklarında yeteneklerini bize karşı kullanmalarını nasıl önleriz? Tanrıyı oynamak tehlikeli. Yarattıklarımız yok edenlerimiz oluyor artık sıklıkla. Medeniyetin en aşılmaz problemlerinden biri bu. Person of Interest heyecanlı bir polisiye ve iyi tasarlanmış bir bilimkurgu dizisi olmanın ötesinde bu sorulara da cevap arıyor. Soruların cevaplarıysa dizinin başkarakteri Harold’da. Makine artık bir ruha sahip olduğunda ona “baba” demeye başlıyor. Tarihin en etkileyici sezon finallerinden birinde yaşanıyor bu. Zararlı olabileceğini sezdiği makineyi, “evladını” yok etmekle yeniden – farklı şekilde- tasarlamak arasında bocalayan bir tanrı oluyor Harold. İnsana kendi özünden bir parça veren tanrı gibi tıpkı. Makineye içindeki iyiliği yüklüyor. Makine bu süreci gayet bilinçli bir şekilde atlatıyor. “İnsanları kurtarmak için onları anlamam gerekiyordu.” diyor. Anlıyor da. Neden öldürüyor insanlar birbirini, ne uğruna ölmeyi seçiyorlar. Çok önemli bir hayat dersi alıyor bu arada. “Herkes yalnız ölür.” Bunu anlıyor. Ama ne ekibi ne de Harold’ı bırakmıyor makine. Çünkü büyürken, tıpkı küçük bir çocuk gibi, bir şey daha öğreniyor. “Bizi hatırlayan birileri olacaksa, bir kişinin bile hayatına dokunabilip değiştirebildiysek asla gerçekten ölmeyiz.”

Sizi işe alırken iyi bir çalışan olacağınızdan emindim ama bu kadar iyi bir dost olacağınızı hiç tahmin etmezdim Bay Reese
5 koca sene boyunca izlediğimiz Person of Interest, buruk ama umutlu bitiyor yine de. Gözetlendiğimiz, kısıtlandığımız, farkında olmadan bir şeylerin emrine girdiğimiz bu kocaman ama aslında küçücük dünyada hâlâ değiştirebileceğimiz şeyler var. “Büyük birader bizi izliyor.” evet. Kaçabilir miyiz köle olmaktan, onların istediği kalıplara girmekten, kendimiz kalabilir miyiz? Özgür olmak mümkün mü bu kadar makinenin, kablonun elimizi kolumuzu bağladığı modern zamanlarda? Mümkünse şayet bu özgürlük için neleri feda edebiliriz? Cevap kendi hayatını hiçe sayıp sevdiklerini kurtarmak mıdır? Ne kadar uğraşırsak uğraşalım teknolojiyi yenemeyecek miyiz? Bu ilerleme gibi görünen ama bir yandan da bizi boğan sistem biz ne yaparsak yapalım çalışacak mı? Güvenlik kamerasına yakalanmadan, kayıt altına alınmadan girip çıkabildiğimiz yer kalmamışken etrafımızda ne kadar da isabetli sorular bunlar aslında. Ve cevapları da bir o kadar belirsiz. Person of Interest izlerseniz şayet bir gün siz de kafanıza takılan bu sorulara cevap bulursunuz. Bulmasanız da olur. Harold’ı, arkadaşlarını ve makinesini çok seveceksiniz zaten; o da yeter. Bizimle olan maceraları sona erdi ama hâlâ bir yerlerde dünyayı kurtarmaya çalışıyorlardır eminim. Yolları açık olsun.