Glee’yi nasıl bilirsiniz? Kendisi de lisedeyken bir glee kulübü
üyesi olan yapımcı Ryan Murphy’nin çılgın projesi gibi bir şeydi aslında Glee. Televizyonda
müzikal yapma ve her hafta 40 dakikalık bölümde ortalama beş-altı müzikal performans
icra etme, üstelik olayları Ohio’da (bizim Konya gibi düşün) bir lisede geçirme
fikri kulağa çok parlak gelmese de, olmaz denen olmuş ve Mr. Schuester’ın Glee
Club’ı gibi Ryan Murphy’nin Glee’si de başarılı olmuş, sadece Amerika’da değil,
dünyanın dört bir yanında beklenmedik bir ilgiyle karşılanmıştı. Hatta ilk sezonunda
birçok Emmy adaylığı alarak televizyon dünyası için de şaşırtıcı bir iş yapmıştı.
Bir şekilde resme dahil olamayanların, itilenlerin,
potansiyelini kullanamayanların, dışlananların, azınlıkta kalanların,
tutunamayanların, yani diziden sonra farklı bir gözle bakılacak olan loser’lık
müessesesinin sesi olan hikâyeler anlatması bir yana, çoğu Broadway kökenli
yetenekli oyuncuları sayesinde İngilizce tabiriyle ifade etmek gerekirse “pure
escapism” yaşatan birçok güzel performans izletmişti.
Müzikalleri seven, ritm, renk ve âhenk hayranı bir insan
olarak benim de ilgi alanıma girmeyi başarmış, hikâyeler ne kadar saçma olursa
olsun, özellikle ilk üç sezonundaki şarkıları ve dansları (tabii sonlara doğru bitse de gitsek şeklinde izlediğim hikâye yanında rezil performanslar da vardı ne yalan söyleyeyim) neşeyle takip eden
bir gleek haline gelmeme sebep
olmuştu bu dizi. Bir çoğunu diziyle birlikte keşfettiğim şarkılar karakterlerin
durumlarına has duyguları işaret ediyordu ama dizinin en çok vurgu yaptığı
duygu “umut” idi bence.
İzleyenlerine gerçek hayatın sorunlarından mükemmel bir
kaçış sağlayan Glee, umutsuzluğa düştüğüm anlarda (ki memleket şartları bu anların
sayısını giderek arttırıyor :/) özellikle bazı performanslarını hâlâ açıp
izlediğim değişik bir ekran macerasıydı benim için de. O umut veren
performanslardan bazılarını hatırlamak/hatırlatmak istedim.