Biz onu tüm haylazlıklarına rağmen küçük Hülya’yı sevgiyle
büyüten, koruyan, kollayan ablası olarak tanıdık. Hülya büyüyüp de onu tüm köye
rezil ettiğinde, yerinden yurdundan ettiğinde sarılıp destek olmak istedik.
Hüseyin’le tanıştıklarında artık yüzü gülecek diye sevindik. Hülya’yla
karşılaştıklarında onlarla beraber biz de ağladık. Peki sonra ne oldu da, ben
Melek’e olan inancımı kaybettim.
Haftalardır Melek’i izlerken içime sıkıntılar basıyor.
“Yapma!” diye haykırasım, kolundan tutup onu çekip alasım geliyor. Gönlümde
Melek’in yeri hazır ama Melek inatla benden uzaklaşıyor. Melek’i seven Hayat
Şarkısı izleyicileri kızmasın, kırılmasın. Niyetim Melek’i yerden yere vurmak
değil, Melek’i yeniden sevebilmek için yollar aramak. Evet, günahıyla sevabıyla
Hülya’yı sevenlerdenim ama aynı kalbe ikisini de sığdırabilirim.
Baştan belirtmek isterim ki Melek’ten uzaklaşmamın sebebi
asla Ecem Özkaya Üstündağ değil. Gözlerine hüznü öylesine güzel yerleştiren bir
oyuncuya, “Karakterinin ruhuna girememiş.” diyemem. Benim derdim daha çok
Melek’e biçilen karakteristik özelliklerle. Belki de Melek çok iyi tasarlanmış
bir karakter, bilmiyorum. Son zamanlarda bizim yıldızlarımız pek barışmıyor,
bildiğim tek şey o. O zaman birlikte nedenlerine bakalım mı?
Melek’i neden sevmiştim?
• Melek, iyi bir insan. Öyle düşünceli ki Hülya’yı büyütmüş,
okutmuş, annesinin yokluğunu aratmamış. Kalbi güzel.
• Melek, kendi ayaklarının üzerinde durmaya çalışan bir
kadın. Ne olursa olsun direnebilmeyi bilmiş.
• Melek, merhametli. Hele ki küçüklüğünde öyle bir merhametle
yaklaşıyor ki çevresine, hayran kalıyorsun.
Yazı devam ediyor...