Son dönem sinema filmlerine ve televizyon dizilerine
baktığımızda vampirlere artan bir ilgi olduğunu görürüz. Örneğin, Alacakaranlık
filmi, The Vampire Diaries, Moonlight ile True Blood[1]
dizisi gibi. Tüm bu örneklerde değişen nitelikte ve özellikte kötü ya da iyi
huylu vampirlere rastlarız. Bazen bu vampirlere, kurt adamlar bazen de
hayaletler eşlik ederken; pek çoğu bir aşk hikâyesi barındırır. Belki de son
dönemde vampirlerin bu kadar ilgi çekmensin sebebi aynı klişeleri işleyen
romantik komedilerdeki aşklardan sıkılan seyircilerin yeni heyecanlar
aramasındandır. Ne de olsa tarih boyunca insanlar çoğunlukla imkânsız aşkların hikâyelerini
beğenmiş ve kulaktan kulağa aktarmıştır.

İmkansız aşıklar: Bill, Sookie ve Eric- Gönüllerin Vikingi
Televizyonda bazı konular vardır, tema aynı kalsa da biçim
değiştirerek izlenmeye devam ederler. Ancak bu yeni versiyonlarında bile ana
temanın bazı temel kavramları değişmez; örneğin, vampir teması. Vampir dizilerinin/filmlerinin
değişmez özelliklerinde şunlar çıkar karşımıza:
1. Vampirler kan ile
beslenirler ama ölünün kanı ile değil.
2. Gece yaşayan ölülerdir.
3. Haçtan korkarlar, kalplerine saplanan kazık ile ölürler.
4. Gün ışığında yanarak ölürler.
5. Aynada yansımaları olmaz.
6. Gölgeleri yoktur, vb.
Bu temel özellikler dışında vampir filmlerinin ortaya
çıktığı yıllarda bir sınıf eleştirisi taşıdığını söylemek yanlış olmaz sanırım.
Genellikle bütün vampirler varlıklıdırlar ve şatolarda yaşarlar. Yaşadıkları
dönemin ekonomik yapısı ile kıyaslandıklarında aristokrat bir hayat sürdükleri
söylenebilir. Aristokratlar nasıl alt sınıfların kanını emerek varlık edinirse
bu vampirlerde gerçek hayattaki bu kan emicilerin beyaz perdede canavarlaşmış
halleridir.
Bu dönem filmlerinde vampirler genellikle kötüyü,
şeytani olanı temsil eder. Karanlık, ürkütücü şatolarda yaşarlar. Kendilerine
insanlardan hizmetkârlar seçerler, insan kanı içerek beslenirler. İçlerindeki
bitmek tükenmek bilemeyen susuzluğu insanları emerek gidermeye çalışırlar.
Sanayi devrimi sonrasında kapitalist sistemin yarattığı o “açlık”ı sürekli
insan sömürüsüne dayalı üretim tipi ve tüketimle doldurmaya çalışması gibi.
Bu dönem vampirleri için en önemli şeylerden biridir
kan. "Kan yaşamdır," der Bela Lugosi'nin Dracula'sı ki bu söylem
İncil’de de yer almaktadır. Bu özelliği ile aslında vampirler Asur ve Babil
efsanelerinden beri var olan canavarlardır. Hala kan ile olan bağları nedeni
ile canavarlıkları bulunmasına rağmen Bram Stoker'ın Dracula'sı da aslında
bakıldığında yeni dönem vampirlerine göre değişim ilk izleri görülebilir çünkü
Dracula’dan beri vampirler genellikle varlıklı, bilgili, kültürlü, Avrupalı ve
cinsel olarak güçlü resmedilmeye başlandılar. Ancak hala Stoker’ın Draculası
aşık olsa bile şeytani bir vampir idi.

Bela Lugosi'nin Dracula'sı
Yeni dönem vampirler ise daha insancıl karakterize edilmeye
başlanmıştır. Stephan Salvatore –The
Vampire Diaries- Bill Compton- True
Blood- sevdikleri insanlar uğruna kendilerini feda eden insani yanları ağır
basan vampirlerdir. İçlerindeki canavar olma hali sevdikleri insanlara,
özellikle âşık oldukları kadınlara zarar veren diğer insanlar ve vampirlere
açıktır. Bu nedenle Kerem ile Aslı gibi Edward ile Bella –Alacakaranlık-
Stephan ile Elena-The Vampire Diaries-
Sookie ile Bill-True Blood- aşkları
sinema ve televizyon tarihine kazınmışlardır. Son dönem dizilerde sıkça
karşımıza çıkan bir diğer değişim de eski dönem vampirleri olarak diziye
başlayan karakterlerin (Eric Northman, Damon Salvatore, Klaus Mikaelson, vb)
aşk ile insancıllaşmasıdır. Hala içlerinde şeytanilikleri saklı kalsa da bu
karakterlerin çoğu âşık oldukları insan kadının aşkı uğruna ehlileşmişlerdir.
Alacakaranlık filmi, The Vampire Diaries dizisi gibi son dönem vampir filmlerinin ve
dizilerinin bir özelliği de gençlik filmi/dizisi özellikleri ile vampir mitini
karıştıran bir film/dizi türü olmalarıdır. Gençlik filmlerinde çoğu zaman
karşımıza çıkan esas oğlanın esas kızı tavlama macerasına-ki genellikle lise
dönemini ele alırlar- vampir eklenmiştir bu yeni dönem vampir filmlerinde. Âşık
olunan esas oğlan yakışıklı, bakımlı, varlıklı karşı konulamaz bir vampirdir.
Eski vampirlerden farklı olarak karanlık, ürkütücü şatoların yerini- yine
dönemine göre daha üst sınıfları temsil etseler de- bakımlı villalar, büyük
evler almıştır. Âşık olunan kız ise değişmez: okuldaki diğer kızlardan farklı,
içine kapanık, popüler olmayan ama kendine has yaşam tarzı bulunan bir kız. Tüm
bu özelliklerinden dolayıdır ki farklı doğadaki vampir bir erkeği anlayabilir
ve onu ürkütücü bulmaktansa kendi gibi dışlanmış ama olağan üstü bir varlık
olarak rahatlıkla kabul edebilir.

Vampirlere her daim bir cinsel arzu yüklenmiş olmasına
rağmen yeni dönem filmlerde/dizilerde vampirlere metroseksüel bir çekicilik
yüklenmiştir. Yeni dönem vampirleri bir sistem ve sınıf eleştirisi olmaktan
çıkartılıp, çoğu zaman bir romantik film, bir aşk dizisi karakterine
bürünmüştür bu tarz yeni özellikler. Dahası yeni dönem vampirler eskilerine
nazaran daha genç ve yakışıklı tasvir edilmektedirler. Önceki vampirler
genellikle orta yaş üstü iken bu yeni dönem vampirler genç ve bakımlıdırlar örneğin
Interview with a Vampire –Vampirle
Görüşme- filminde Brad Pit ve Tom Crouise, The
Vampire Diaries dizisindeki Salvatore kardeşler, The Originals dizisindeki Klaus karakteri ya da Alacakaranlık
filmindeki Edward gibi.

Salvatore Kardeşler'in dayanılmaz çekiciliği
Başka yeni bir özellik ise bu yeni dönem filmlerdeki/dizilerdeki
vampirler insan kanı dışında alternatifler aramaktadırlar; örneğin, köpek,
geyik kanı ya da sentetik kan. Daha insancıl prensipleri vardır. İyi ve kötü
insan ayrımı yaparlar kan emmek için ya da Blade-Bıçağın
İki Yüzü- ve Alacakaranlık vb filmlerde ve True
Blood ve The Vampire Diaries
dizilerinde karşılaştığımız gibi “vejetaryen” vampirler ortaya çıkmışlardır.
Bulundukları sınıfsal konumlara bakılmaksızın sanki kapitalizmin insancıl (?)
yüzünü temsil etmeye başlamışlardır. İçlerinde yaşadıkları varlığa rağmen
mağduru koruyan ve kollayan yeni vampirlerdir onlar.
Bu yeni dönem filmlerinin ve dizilerinin en önemli
özelliği ise vampiri kötü ve şeytani olmaktan çıkarıp “kahraman” karakterine
dönüştürmesidir. Örneğin, Brad Pit Tom Crousie ve Antonie Banderas’ın
canlandırdığı eski dönem filmlerdeki “şeytani” vampire karşı filmde çoğu kez
hem vampirleri hem de insanları koruyan vampirler bulunmaktadır. The Vampire Diaries dizisinde Salvatore
kardeşler âşık oldukları Elena ve onun arkadaşlarını korumak için şu sıralarda The Originals dizisinde yer alan ama
uzun bir süre bu dizinin kötü adamı olmuş olan hem vampir hem kurt adam Klaus
karakterinin zalimliklerine karşı mücadele etmişlerdir. Bu örneklerden de
anlaşıldığı gibi yeni dönem filmleri/dizileri eski dönemdeki insan vampir
ayrımını, insan-iyi vampir ve kötü vampir şekline çevirmişlerdir. Örneğin Blade-Bıçağın İki Yüzü- filminin
kahramanı, vampir avcısı olan başka bir vampirdir. Alacakaranlık filminde de
şahit olduğumuz gibi insanları ve yaşadığı kasabayı koruyan vejetaryen vampir
ailesine karşı kötü ruhlu insanları önemsemeyen vampirler. True Blood dizisinde bir kasabayı otoritenin vampirlerine karşı
koruyan vampir Bill Compton ve Eric Northman bulunmaktadır.

Vampir avcısı vampir- Blade
Yine bu yeni vampirler kült özelliklerden birini de
değiştirmektedir: Gündüz dışarı çıkamamak. Blade-Bıçağın
İki Yüzü- filmindeki vampir bir ilaç sayesinde hem gündüz dışarı
çıkabilmektedir hem de kan emme güdüsünü bastırabilmektedir. The Vampire Diaries dizisinde büyülü bir
yüzük kullanırlar. True Blood
dizisinde peri kanı güneş altında yürümelerine fırsat verir. Başka bir örnek
ise Alacakaranlık filminde güneş ışığına maruz kalınca yanıp kül olma özelliği
Edward karakterinde görüldüğü gibi- Alacakaranlık filmindeki tüm vampirlerde
olan- güneş ışığında elmas gibi parlamak şekline dönüşmüş ve vampirler için
dezavantaj olan bu özellik son dönem filmlerinde vampirleri yücelten,
harikalaştıran bir meziyete dönmüştür.
Bu yeni filmlerin/dizilerinin bir başka özelliği ise
vampirlere eklenen doğaüstü güçler. X-Men
gibi süper kahraman özellikleri ile donatılmışlardır. Alacakaranlık filminde
bazı vampirler geleceği görebilirken –Heroes
dizisine benzer bir metotla hem de- bazı vampirler zihin okuyabilmektedir. The Originals dizisindeki Klaus melez
bir vampirdir, aynı zamanda yarı kurt adamdır.

Melez vampir Kalus-The Originals
Son dönem “vejetaryen” vampirlerden sıkılanlar için
eski dönem vampirlere yakın ama canavar anlamı yine de yenilenen vampirleri ile
The Strain dizisi gündemde.
Klasik vampire dönüştürmeden farklı olarak bir salgın
misali vampirleşen insanlar yer almaktadır. Son dönem Zombi dizilerine benzer
bir şekilde kıyamet sonrası dünya temalı bir vampir dizisi olmakla beraber,
vampir gibi vampir görmek isteyenler için fena başlangıç yapmamış bir dizidir.
Yerli filmlerde ve dizilerde vampir konusuna bakarsak,
Yeşilçam’da vampir konulu bir filme rastladım, E.T.’nin uyarlaması Badi filmi ve Star Trek filmlerinin uyarlaması Turist Ömer Uzayda filmleri
arasında: Dracula İstanbul’da. Ali Rıza Seyfi'nin, Bram Stoker'ın romanından
uyarladığı Kazıklı Voyvoda adlı romandan sinemaya
aktarılmıştır. Film, orijinal Dracula filminin Türkiye versiyonudur. Orijinal
karakterler Jonathan Harker, Mina Harker, Abraham Van Helsing ve Lucy Westenra
gibi karakterlere Türk isimleri verilmiştir. Filmi Mehmet Muhtar yönetmiş,
Drakula'yı Atıf Kaptan canlandırmıştır. Artı Bülent Oran ve Annie Hall diğer
oyuncularıdır. Hikâye, Transilvanya-Edirne-İstanbul üçgeninde geçer. Film
yukarıda sıraladığım vampir unsurlarına yer verirken buna Türk sosu ekler ve
Dracula ve vampirleri ile mücadele iman gücü ile verilen hortlaklara karşı
verilen bir mücadeleye döner. Örneğin, Dracula’nın avukatı olarak çalışmaya
başlayan Azmi otel çalışanları ile Drakula hakkında konuştuğunda otel
çalışanları kimsenin Kont Drakula'nın arazisine girmek istemediğini, burada mahlûkların
ve kötü ruhların olduğunu söyler. Hatta oğlunun da burada öldürüldüğünden
bahseder. Azmi ise “Ben Allah'ıma inanıyorum” der. Bu nedenle orijinal filmdeki kan, İncil ve
Hristiyanlık ilişkisi sıyrılmış yerine sarımsak, Kur’an ve kazık unsurları
girmiştir. Bir anlamda Oryantalist bir vampir filmimizdir. Bu film son dönem
karikatürize edilen vampir filmlerine nazaran vampirleri korkulu gösteren bir
filmdir. Dahası negatiflerine ulaşılabilen ilk korku filmi olarak bilinir. Sis
efekti yaratmak için set içerisinde kırk kişinin aynı anda sigara içtiği söylentisi
dönemin şartlarına rağmen ortaya başarılı bir işin çıkarıldığının örneğidir.
Drakula İstanbul’da; vampirlerin köpek dişinin uzun gösterildiği ilk vampir
filmidir ve bu yönüyle dünya sinemasına yön vermiştir.

Köpek dişleri uzun gösterilen ilk vampir
Son dönem Türkiye sinemasında ise dikkat çeken iki
vampir filmi bulunmakta: Laz Vampir Tirakula ve Kutsal Damacana Drakula.
Yabancı örneklerinden farklı olarak Türkiye sinemasında yeni dönem-eski dönem
vampir filmleri ayrımı yapmak pek doğru olmaz. Dahası yerli vampir filmlerinde
genellikle vampirler karikatürize edilmişlerdir ve bu nedenle gençlik aşkı
filmi örneklerinden farklı daha çok yerli vampir filmleri komedi türündedirler.
Yabancı sinemada en başından kan emmek mistik ve karanlık bir eylem iken, yerli
sinemada bir insanın başka bir insanın boynunu “emme” yolu ile kanını içmesi
komedi unsuru olarak tasvir edilmiştir. Yine de yerli filmlerdeki vampir
karakterleri eski dönem vampirleri gibi şeytani olmasalar da “kötü”
karakterlerdir, kahraman ya da kurtarıcı değillerdir. Örneğin, Kutsal Damacana
Drakula filminde Transilvanya Valisi Vlad öksüz Sebahattin’i bulup öldürmek
planı ile Akıncı Kara Fuat’ın soyunu kurutmak istemektedir. Aynı şekilde Laz
Vampir Tirakula filminde de Drakula bu yüzyılda hayatına devam etmek için yeni
bir bedene ihtiyaç duyar ve Laz taksi şoförünün bedenini ele geçirir.

Laz vampirimiz

Vapirle mücadele ekibi-Kutsal Damacana
İki filmde yabancı örneklerindeki gibi vampirler
sınıfsal olarak kurbanlarından üstedirler. Ancak yabancı örneklerinden farklı
olarak, iki filmin sonunda da sınıfsal olarak daha aşağıda olan Sebahattin ve
Laz şoför kahraman olurlar, vampirler değil. İlk filmde komedi unsurunu yaratan
Sakar Şakir vari cahilliği, sakarlığı ve saflığı ile öksüz Sebahattin iken;
ikinci filmde yerli sinemada bir klişe haline gelmiş etnik kimlik unsuru, laz
olmak ve laz insanın klişe, kalıplaşmış karakteristikleri komedi unsuru haline
gelmiştir. Bu filmlerde aşk yok mudur? Vardır ama işlenen aşk vampir ve esas
kız arasında değil vampirin kurbanı ve esas kız arasındadır.
Öte yandan yerli dizilerde vampir unsuru pek
rastlanılan bir tür değildir. Vampir üstüne kurulan dizilerden daha çok yine
komedi/absürt komedi türünde dizilerde vampir yine karikatürize edilerek yer
alır. Örneğin, Leyla ile Mecnun dizisinin 54. Bölümünde vampirler mahalleye
gelir ve The Strain’deki salgın
misali ama aslında ona çok uzak bir şekilde salgın gibi mahalle halkını teker
teker vampire çevirir ve karakterlerin özelliklerine göre renkli bir vampir
mahallesi seyrederiz. Bu bölümdeki vampir replikleri ve konusu vampir
filmlerinin ilk çıkışındaki sınıf eleştirisine yakındır. O dönem filmlerinden
farklı olarak bunu karanlık ve şeytani bir atmosferde değil, eğlenceli sahnelerle
ve replikler ile verirler. Örneğin, Mecnun: batsın bu dünya, dra kulluk edene
yazıklar olsun! Erdal bakkal: vampirlik vergisi geliyormuş. Bu
devirde vampir olmak da zor arkadaş. Emdiğimiz kanı burnumuzdan
getiriyorlar. Ya da “peki vampirliğin tamamen bittiğini söyleyebilir
miyiz? Dünyada hâlâ kanla beslenen ülkeler oldukça bunu söylemek zor.” Gibi
göndermelerle Stoker’ın Dracula’sını hatırlatır bize.

Dişleri dudağına battığı için konuşamayan vampir İsmail abi
Özetle bu yeni dönem dizileri/filmleri birçok unsuru
birbirine karıştıran, kusursuz fizikte ve yakışıklı vampirleri sunarlar
seyirciye. Korku filmi/dizisi özelliklerinden sıyrılarak daha geniş bir kitleye
hitap etmeye başlamışlardır. Sonuç olarak “nerede o eski vampirler üstadım?”
demeyeceğim ama yukarıda saydığım temel kült özelliklerin en azından bir kaçına
sağdık kalınan vampirler izlemek istiyorum ben. Karanlığı da içinde taşıyan,
vıcık vıcık romantik olmayan, insanın içindeki karanlık köşeleri, kendi
içimizdeki “öteki”leri hissettiren vampir filmlerini tercih ediyorum. Gerçekten
de tüyler ürpertici Nosferatu’yı (1921), Bela Lugosi, Christopher Lee ve Frank
Langella'nın canlandırdığı Dracula'ları hatırlamakta yarar var sanırım ne demek
istediğimi anlatmak için. Günümüzde ise vampir, romantik bir figür veya bir
'arzu nesnesi' haline gelmiş durumda. Bu yeni dönem post-modern, metroseksüel,
her şeyi kusursuz vampirleri içeren vampir filmleri/dizileri seyretmesi kolay
ve güzel filmler/diziler, içlerinde aksiyon, savaş, aşk vs her şey var ama
bence vampirlerin doğası yok.
[1] Bu dizilerin ve filmlerin
arkasında çok başarılı kitaplar olduğunu da unutmamak lazım.