35. İstanbul Film Festivali kısa kısa hafta sonu - 1

35. İstanbul Film Festivali kısa kısa hafta sonu - 1
Büyümenin tatlı sancısı
Yaş 17: Yıllara Meydan Okuyanlar seçkisinin konuğu usta yönetmen Andre Techine’nin son filmi Yaş 17, Berlin’de Altın Ayı için yarışmış, eli boş dönmüş ancak seyirciler ve eleştirmenler tarafından beğenilmişti. Son yıllarda örneklerine çok rastladığımız bir konu “cinsel kimliğini keşfeden eşcinsel”. Techine gibi usta bir yönetmenin elinden çıkınca diğer örneklerin arasından sıyrılmayı başarıyor elbet. Lisede sınıf arkadaşı olan Damien ve Thomas birbirleriyle anlaşamaz, hatta Thomas Damien’i sürekli itip kakar; ikili sürekli bir kavga halindedir. Damien’in annesi doktor, banası askerdir; anlayışlı ve sevgi dolu bir üst sınıf aileden gelmektedir. Thomas ise çiftçi bir ailenin evlatlık oğludur, annesi hastadır ve okuluna zor şartlarda gidip gelir. Bu iki farklı sosyal çevreden genç insan Damien’in annesinin Thomas’ın annesini tedavi etmesiyle birlikte yakınlaşmaya başlar. Bir yandan aralarındaki buz çözülecek bir yandan da anlam vermekte zorlandıkları cinsel uyanışları yüzünden gerilimli bir ilişki yaşayacaklardır. Büyüme sancılarına, cinsel kimliğimizi keşfettiğimiz dönemlerin sıkıntılarına, aile bağlarına, dostluğa ve aşka dair samimi ve sıcacık dokunuşları olan Yaş 17, festivalin iddiasız ama sevindirici keşiflerinden biri.


Boğaların arasında modacı olma

Neon Boğa: Festivalin Genç Ustalar bölümüne konuk olan ve katıldığı birçok festivalden ödüllerle dönen bir Brezilya filmi Neon Boğa. Daha çok İspanya ile özdeşleştirdiğimiz boğa güreşlerinin Brezilya versiyonu olan “boğa rodeosu” gibi ilginç bir konuyu kendine konu seçen film bu işle uğraşan ve göçebe hayatı yaşayan insanların gündelik yaşamlarına bakıyor. Boğaların bakımından sorumlu olan Iremar, yaptığı işle değil modayla ilgilenen ve tasarımcı olmak isteyen bir genç adam. Film onun etrafındaki dünyayla olan uyumsuzluğu etrafında şekilleniyor. Ekibi taşıyan kamyonu kullanan bir kadın, onun yetişkinlerin dünyasını kavramaya çalışan küçük kızı, at mezatları ve göçebe bir hayatın etrafında hem Brezilya’nın görmediğimiz ve tanımadığımız bir yüzüyle tanışıyor hem de insanın kendisiyle ve doğayla olan mücadelesine göz atmış oluyoruz. Kimi sahneleriyle stilize bir anlatım yakalamayı başaran yönetmen günlük hayatların detaylarını perdeye yansıtırken seyirciden sakınmadığı detaylarla cesur bir duruş sergiliyor ve ileriki filmleri için umut veriyor.


İnsan olmayı keşfetmek

Fısıldayan Yıldız: Usta Japon yönetmen Sion Sono’nun festivalin Mayınlı Bölge seçkisindeki filmi Fısıldayan Yıldız ismiyle müsemma, sessiz ve sakin bir film. İnsanlığın olmaya yüz tuttuğu, yapay zekanın evrenin hakimiyetini ele geçirdiği bir gelecekte geçen Fısıldayan Yıldız siyaz beyaz çekilmiş, uzay gemilerinin geleneksel Japon evlerine benzediği, temizliğin hala çalı süpürgesiyle yapıldığı, robotların gıdıklandığı tuhaf bir dünya resmediyor seyirciye. Kiraladığı uzay gemisiyle kargo taşıyan humanoid bir robot yaptığı yolculuklar yıllar sürdüğü ve uzay gemisinin rutinleri yüzünden canı sıkıldığı için taşıdığı kolileri kurcalamaya başlar. Merakıyla birlikte insan olmaya dair (kendisine göre) tuhaf detayları keşfeder. Anı biriktirmek, bu anıları uzun yıllar sürecek yolculuklara çıkarmak, ışınlanma teknolojisini reddetmek sadece insan özgü ve belki de insanın soyunun tükenmesine neden olan şeyler. Fukişhima nükleer felaketinden etkilenen ve böylesi bir felaketten arda kalmışçasına bir dünyayı perdeye yansıtan film Japon kültürünün dinginliğini olabildiğince yansıtan filmde diyaloglardan çok uzayın derin karanlığında gözümüze çarpan parlak simgeler hakim. Uzak doğu sinemasına aşina olmayan seyirci için zorlayıcı olabilir.



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER