ÖMER GER-ÇEK-TEN EVET DEMİŞ
Şimdi beni asıl sarsan ve zıvanadan çıkartan noktaya gelelim.
İlk başlarda, Defne’nin sorusuna Ömer’in kızgınlıkla "evet" cevabını verdiğini düşündüm. Sonra basket maçının ardından olanları aktarırken “O soruya verilecek cevap evet mi" diye çıkışan Sinan’a “Evet, niye yalan atıyorum, ayıp değil mi. Hayır olsa güzel mi olacak” dediğini duyunca dondum kaldım. Kızgınlıkla bir alakası yok yahu, adam ger-çek-ten “evet” demiş.
Geçmişle ilgili bir olasılığa "bilmiyorum" ya da "belki" gibi olumlu/olumsuz her iki ihtimali de içinde barındıran bir cevap verebilirdi Ömer. “O zamanki Ömer, o zamanki aklıyla, hisleriyle âşık olurdu belki” demedi. ”Bilmiyorum belki olurdum” demedi. Ama aksine geçmişteki olasılığa, şimdiki zamanın kesinliğinde, net bir cevap verdi: “Evet, âşık olurdum”
"Kıymetlin, kıymetlimdir” deyip Simurg'u çerçeveleyip duvarına asacak kadar yüce gönüllü olan Defne, daha iyisini hak ediyor Ömer Bey. Çünkü sevdiceği için önemli olan birine hakkını teslim etti. Ama verdiğin cevapla sen Defne’ye hakkını teslim edemedin maalesef. Hakikati ve nezaketi içinde taşıyan tek bir kelime "belki” bile yeterdi Defne’ye.
Defne’nin sorusuna gösterdiği tepkiye, Selim konusundaki davranışlarına bakıp, Ömer’in bir süreliğine şuur kaybı yaşadığına kanaat getirdim. Zira yaptıkları başka türlü açıklanamaz gözümde. Egosu o kadar "ben, ben, ben" diyordu ki yüksek sesle, Defne’nin sorularının ardında yatan endişeli sesi duyamadı. Ömer duysaydı gerçekten Defne’yi;
Oyun ortaya çıktığında tek kaygısının Ömer’i kaybetmek olmadığını,
Ömer’i karşısına almak pahasına kendisine 200 bin lirayı veren Fikret’in Ömer’in gözünde iyilik perisi olarak daha da yüceleceğini,
Ömer’in iptal edilen defile için Fikret’e söylediği sözlerin mahcubiyetiyle ona karşı daha da ezik olacağını,
Fikret’in bu durumu kendi lehine kullanacağını, kendisinin hiç şansının kalmayacağını düşündükçe deli oluyor. Olmasın mı?
DÜRÜST ÖMER’E BİR ÇİFT LAFIM VAR
"Evet, âşık olurdum" cevabı için "Tam da Ömer İplikçi’nin yapacağı bir hareket. Ne kadar da dürüst bir erkek, sevdiceğini üzeceğini bile bile doğruyu söylüyor değil mi" demek isterdim. Ama demeyeceğim. Aksine Ömer’in suratına suratına “Yürek mi yedin o’lum sen! Bir kendine gel, ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?" diye çemkireceğim. Oh be! Rahatladım. Tamam, "geçmişte âşık olurdum" dedin ama Defne demez mi şimdi aramızda bir problem olsa acaba ona âşık olan bu kadınla… Ay ay vallahi tamamlayamayacağım cümlemi. Defne’nin rüya sahnesi gözümün önüne geldi birden. Fik Fik’in üzerinde Ömer’in beyaz gömleği… lııııııyk. Allah’ım bizi nelerle sınıyorsun.
Belirtmeden geçemeyeceğim. Kime bakarsa baksın, Defne olmayınca baktığı, o bakışlar Ömer’i hovarda, kazanova, çapkın bir erkek yapıveriyor, sıradanlaşıyor. Defne ve Ömer, sadece bakışlarıyla sevişen bir çift olduğundan, her ne sebeple olursa olsun; Ömer’in Defne' den başka bir kadına yönelen her bakışı ihanete eş değerdir gözümde, bu böyle biline!
Evet devam edelim… Nerde kalmıştık. Ömer ve dürüstlük mü demiştik, hadi diyelim Ömer! Sinan’la Defne’nin arasında bir şeyler olduğunu zannedip "iş yerinde duygusal yakınlaşmalara pek sıcak bakmıyorum” sözünü ele alalım mesela. Ya da Defne dağ evinden kaçtıktan sonra ofise döndüğünde onu işten çıkarmak istemeni hatırlatalım. Haa, bunlar olmadıysa çaresizlikten Deniz’e kendi tasarımını satan Defne’yi hain damgasıyla linç ederken, benzer bir çaresizlikle Deniz’e çizdiğin tasarımlarla, kahraman patron unvanı alışını irdeleyelim. Yooo Selim falan, diyerek kıskançlık konusunu girelim istiyorsan daha da fena. Ben de Feryal diyeyim sana, İz diyeyim. Hatta "Ömer’le İz’iz biz" diyeyim ve sonrada şuracığa kusayım müsaadenle. Çünkü midem daha fazlasını kaldırmayacak.
Yazı devam ediyor..