Öncelikle bir süre önce aldığım izlememe, okumama, yazmama kararımı son gelişmeler doğrultusunda, bile isteye bozduğumu kabul ve beyan ederim. Yakın çevrem tarafından yapılan sözlü, yazılı uyarılar sonucunda Defne hakkında yapılan, "yok şöyle donuktu, yok çok ruhsuzdu, yok Defne Ömer gibi adama ne saçma sorular sordu, adamı gereksiz darladı" gibi yüzlerce olumsuz yorumun ardından, toplu bir seansla izlemediğim bölümleri izleyip, acilen müdahil olmaya karar verdim.
Defne Topal yalnız değildir Matmazel!
Defne ve Ömer’in yumuş yumuş güzellikleri diğer yazılarda paylaşılmış, bağrımıza bastık, pamuklara sardık; tekrar etmeyeceğim. Yazdıklarım bunların dışında kalanlar için. Ömer İplikçi hayranlarını üzeceğim, kusura bakmasınlar. Çünkü hunharca eleştirdim. Canhıraş bir iç dökme durumudur. Defne’nin şiirine de kulak verin yazıdan sonra. Buyurunuz efenim:
Ömer İplikçi,
Bakışlarıyla herkesi büyüleyen, ne güzel seviyor dedirten adam… Sevdiğini hep yanında görmek isteyen adam… Her ortama rüzgârıyla girip, efil efil esen adam… Mütevazı, büyük küçük bilen, saygı ve sevgi gösteren adam. Yetenekli adam, dürüst adam… Adam gibi adam…
Ama aynı zamanda;
Defne’yi ya uyurken ya da sarhoş olup sızdığında seven,
Defne ve Fikret arasındaki soğukluğu fark edip nedenini yeterince sorgulamayan,
Her şeyi hallettim, bütün yüklerimden kurtulup dertsiz tasasız sana geldim dedikten sonra, hiçbir şey söylemeden Sinan’ın evine giden Defne’yi arayan,
Defne’nin sıkıntılar içinde Sinan’ın dağ evine gittiğini öğrenip "Gallo’yu mu kıskandı acaba" derken sırıtan;
Sinan’ın evine geldiğinde endişeler içinde kıvranırken, hesapsız kitapsız aşkın en çaresiz, en saf en ürkek, ama aynı zamanda en cesur haliyle bekleyen Defne tarafından karşılanan,
Defne’yle “yeni tanıştığı “ gecenin sabahında her şey yolundaymış, bir tek derdi evde kalıp öpüşüp koklaşmakmış gibi, Defne’ye o eve neden geldiğini, neden o halde olduğunu sormayan,
Damadı olacağı eve girmeyip, ananenin halini hatırını sormadan, sevdiceğiyle yaşadığı tartışmayı kapı önlerinde çözmeye çalışan,
Bir gece önce nefesi nefesine karışmışken “ seni seviyorum “ demeyi çok görüp, uzaklaşan Defne’nin ardından, sokak ortasında kendi kendine mırıldanan, Ömer İplikçi!
Misafire, Selim’e yapılan kahve rahatsız mı etti cicim. Etsin etsin… İçin şişsin. Bizim şişti çünkü.
En en en fenası, sinirden köpürüp ofise gittiğinde, ne olduğunu soran Sinan’a Defne için “ Seçenekleri değerlendiriyor” gibi talihsiz bir söz sarf eden Ömer İplikçi! Her şey tamam tamam da, bu söz seni ipe götürür. Dua et Defne duymadı. Âmâ gözümde feci bir eksi yazıldı karnene.
Bakışlarına diyecek yok, tamam. Ama 35 haftada "seni özledim", 41 haftada kendi kendine "seni seviyorum" dedin. O doğru düzgün söylemeyi beceremediğin ilk seni seviyorum için ne hayalleri yıktın bir bilsen. Ne olacak bu sözel kabızlık durumları allasen? Güzel sözler çıkmıyor kolay kolay ağzından ama kızınca sakınmıyorsun, yağdırıyorsun maşaalllah!
Yazı devam ediyor..