Haftanın kurtarıcısı Hakan Kurtaş, yani Abdülhamid Han’dı. Bölüm boyunca en zevk aldığım sahneler önce Abdülhamid Han’ın paşalardan hesap sorduğu sahneler sonrasında da Akbar’la konuştuğu sahneler oldu. "Devlet içinde Devlet olur mu?" sorusu kesinlikle bölümün en çarpıcı ikinci repliğiydi. İlk ise Akbar’ın yeni dünya düzeni konulu sözlerine verdiği ‘‘Herkes bir aileye bir topluluğa mensup ve ait olmayı ister. Milletleri ümmetleri teşekkül ettiren şey bu ihtiyaçtır. Sizin milletler belki de dinler üstü dünyanızda bu gayet insani ihtiyacı nasıl karşılayacaksınız Akbar Efendi? Allah’ın yarattığı en kıymetli varlığı, zevk ve sefa düşkünü hayvana çevireceksiniz yani. Bay Akbar, hesaba katmadığınız bir şey var. Allah, Bay Akbar. Yüce Rabbim yarattığı en kıymetli varlığı şeytanla yani sizle imtihan eder, lakin şeytanın mutlak iktidarına asla müsaade etmez." cevabıydı.
Akbar’la yaptığı anlaşma her ne kadar Ali’nin ciğerini sökmek anlamına gelse de devletin bekası için şarttı. Biz, daha doğrusu ben fark etmesem de anlaşmanın içinde bir bit yeniği olduğunu Abdülhamid Han fark etti ve bu durumun içinden de anlımızın akıyla çıktık. Anlaşmanın kabul edildiğini sandığımız sıralarda da Akbar’ın ve Ali’nin Türk marşı eşliğindeki duygusal anlamdaki çatışmaları çok iyi işlenmişti. Ondan önceki sahnelerde sıkıldığımdan her ne kadar yeterince dikkatli izleyememiş olsam da sahneler gerçek anlamda mükemmeldi.

Kalorifere yapışıp bırakmayan insanlara bakış açım
Miloş her hafta olduğu gibi bir kez daha zeka dolu planlarıyla birlikte bizimleydi. Şu andan itibaren de, -siz de fark etmiş olmalısınız-, kendimi MiloşFanBoy ilan ediyorum. Öylesine detaylı ve sağlam kurgulu planlar yapıyor ki, söylenecek söz kalmıyor. Bu haftaki ilk bombası, Farah’ı da kullanarak Akbar’ı ölüme sürükleme planıydı. Cemil’in araya Nijat’ı sokması ve aşırı başarısız baskına kadar her şey gayet iyi gidiyordu. Baskın sahnesine bir türlü anlam veremiyorum. Mustafa ve Ali’yi öldürmek için ilk baskın yaptıklarında da aynısı olmuştu. Tuttuğunu indiren Mustafa’nın peşinden sadece beş adam göndermek neyin kafası? Miloş’un ikinci en büyük hareketi ise Süreyya’yı kaçırmaktı. O kadar basit ve açık bir hamleye göre etkileri kesinlikle çok büyük. Bu hamle ile hem Akbar’ı, hem de Ali’yi, Mustafa’yı, Sultan’ı köşeye kıstırdı. Hamle o kadar basitti ki bakın anlatması bile sadece iki cümle sürdü.
Süreyya’yı oynayan Nur Fettahoğlu’nun ismini jenerikte gördüğümde yaşadığım sevinci sizlere anlatamam. Tanıdık bir yüzü görmek kesinlikle çok iyi geldi. Dönmesi çok, çok iyi oldu. Gerçek hayatta olduğu gibi dizide de nihayet çocuğunu doğurdu. Elisa Güzin’e de, dizimizin yeni üyesi Mustafa Gıyaseddin’e de, Allah analı babalı büyümeyi nasip etsin! Nur Fettahoğlu da tekrar hoş geldi, sefa getirdi.
Yazı devam ediyor..