Bir şey var. Bize derinnn derinn nefes aldıran bir şey*. Adına Kiralık Aşk diyoruz. Düşünün çok yorulmuşsunuz, belki haliniz yok, keyfiniz de. Sonra istiyorsunuz ki bir şey olsun ve size çok iyi gelsin. Mesela yorgunluğun üzerine içilen şöyle güzel bir kahve gibi ya da en sevdiğiniz tatlıyı yemek gibi, benim için şöyle güzel taze demli bir çay içmek gibi… (Sadri Usta gibi ben de iyi şeyleri çay içerek kutluyorum.) Onca yorgunluğun üzerine o kadar iyi gelir ki "ohh be!" dersiniz.
İşte bu bölümü izlerken bunca zaman yaşadığım o yorgunluğu üzerimden attım, derin derin nefes aldım, güldüm, eğlendim, heyecanlandım… Daha da uzatmak mümkün tabii. Yahu ne kadar özlemişiz ve beklemişiz böyle bir bölüm izlemeyi. Ne kadar izlesem az kalır diye düşünüyorum ve izlerken her seferinde aynı “salaklaşmış gibisin” gülüşünü takınıyorum. İzlerken de hep, "yahu madem yapabiliyordunuz neden bu kadar beklettiniz?” demekten de kendimi alamadım. Bundan sonra hiç düşmeden hep böyle güzel, eskilerin tadında bölümler izleriz diye umuyorum. Yazarken olmayanları söylemek sanırım daha kolay çünkü olanları, muhteşem olanları anlatmak çok zor. Ne desek sanki sönük kalacak gibi. O kadar tatlı, enerjik, komik, sıcak güzel bir bölümdü ki bittikten birkaç saat sonra bile hala aynı gülümseme vardı yüzümde. Bu dizinin mutlulukla çok alakası olmalı.
Ömer’imizin bilinç rahatlaması olan rüyasıyla başladık bölüme. Ne kadar da güzel bir başlangıç oldu değil mi? Rüya da olsa sonuçta bir gün gerçekleşeceğini bilmek bile yeter. Ömer, garibim gerçek hayatta yaşayamadıklarını rüyasında yaşamaya çalışıyor. Defne’nin heyecanlı, kaçar hallerinden dolayı dolu dolu, istediği gibi yaşayamıyor aşkını. Aslında o da pek şikayetçi değil gibi bu durumdan. İdare etmeye çalışıyor bazen zorlansa da. Defne arada cesaret hapı içmiş gibi konuşunca, Ömer’i tutmak zor olacakmış gibi geliyor bana da. Yahu adam ne kadar sabırlı ayrıca ne kadar ne güzel seviyor öyle. (gözlerimden kalp çıkararak izlediğim doğru) En güzel seven, gülen, bakan ödülü verilse tartışmasız hatta başka da aday almaksızın, Ömer’i birinci seçerim. En çok onu seçerim, döne döne seçerim. Sevdiğini bu kadar güzel seven, isteyen ve bunu göstermekten de hiç sakınmayan ama hep de Defne’nin hislerini, isteklerini hesaba katıp dengede duran yalnız Defne’nin değil hepimizin sevgilisi olan Ömer İplikçi! Seni izlerken mutluluktan nereye bayılıyoruz?
Bölümde belki de en duygulandığım kısım, Sadri Usta'yla Ömer’in konuşmasının olduğu kısımdı. Ömer’i gerçekten seven, onu olduğu gibi gören; içini, kalbini, aklını, bilen ona emek vermiş ve şu an mutlu olmasını isteyen bunu görmeyi de en çok hak eden insan Sadri Usta diye düşünüyorum. Ömer "evleniyorum" dediğinde “sonunda” diyen tek insan. O kadar samimi ve içtendi ki tepkisi kendi çocuğu verse bu haberi herhalde bu kadar sevinemez diye düşündüm. Ömer’in bunca zaman ne yaşadığını -kendi hayatında da, Defne ile olan ilişkisinde de- en baştan ve yakından bilen kişi Sadri Usta. O yüzden, Ömer çay doldururken Sadri Usta’nın bakışları o kadar anlamlıydı ki. Onu herkesten iyi tanıyordu ve artık mutlu olacağını biliyordu. O gün gelmişti.
Sadri Usta’nın Ömer’e sorduğu soruyla biz de iki haftadır bekleyen cevabımızı net bir şekilde aldık. Çok da iyi oldu. Ömer kendisi için çok yeni bir durum olmasına rağmen, hala kafasında “sırrı ne olabilir?” diye oturtamamasına rağmen risk alıp Defne’ye güvenmeyi seçmişti. “Defne’yi bu kadar zorlamak yanlış” dedi Ömer. Zamana bırakıp Defne’nin hazır olduğunda anlatmasını bekliyor belki de. Onsuz olmayacağını anlamış, Defne’nin de kendisini sevdiğinden emin, o zaman ayrı kalmak yerine beraber olup, paylaşıp birbirlerine anlatabilirlerdi belki her şeyi. Nasıl olsa “hayat arkadaşını” bulmuştu değil mi? Sorunları beraber çözüp, acıları bölüp mutlulukları çarpmak varken, ayrı kalmak da neden?
Yazı devam ediyor..