DEFNE’NİN TRANSFERİ
Defne’nin Passionis’ten
ayrıldığı günden beri hazır olduğunda oraya geri döneceğinin hayalini kurdum.
Onun yeri Ömer’in yanı. Camdan her baktığında olması gereken odada. Ancak
itiraf edeyim; bunun Ömer’in emretmesiyle gerçekleşmesini de pek istememiştim.
Defne’nin kendini hazır istediği zaman doğru şekilde bu olmalıydı. Ömer’in yeri
geldiğinde Defne’ye çok fazla kendi istediklerini empoze ettiğini düşünüyorum.
Passionis’e gelmesi de yine bir emirdi aslında. Defne’nin istemediği çok açık
belliydi. Evet, Tranba’nın şirkete ortak olması hoş bir şey değil ama bu dizide
bize bazı değerler öğretiliyor: Vefa da bunlardan biriydi. Ne olursun olsun
Defne’nin Yasemin’e vefası olduğunu kabul etmek gerekir. Onun evrilme ve Ömer
ile bir ilişki yaşamaya hazır olma sürecinde Yasemin’in bu iş teklifinin etkisi
göz ardı edilemez. Keşke tüm bunlar Tranba’nın tehditiyle olmasaydı. Tabii bu
arada söylemeden geçmek olmaz; ben daha önce İz’e kitabı veren Ömer hikayesinde
yaşadığımız gibi, şimdi biz küfrederken Defne’nin çok daha etkileyici bir
şekilde pek yakın zamanda o camlı odada yerini alacağına inanıyorum.
İPLER EL DEĞİŞTİRDİ
Defne daha ne kadar acı
çekebilir? Şimdi hepiniz “oyunu açıklamadığı sürece acı çekecektir”
diyeceksiniz. Onu bir ihtimal olarak kaldıralım. Hikayenin omurgası bu oyun. En
kilit zaman için saklanıyor. Üstelik Defne neden açıklamak istemediğini de bize
net bir şekilde bu bölüm Sinan ile konuşurken söyledi. Yine aslında Ömer’i
düşünüyordu. Tüm sevdiklerini kaybedeceğini... Ancak oyundan tam kurtulduk
derken neden Defne’nin iplerinin Neriman’dan alınıp Tranba’ya verildiğini pek
anlamadım. Bu çek neye yaradı? Evet, Defne borcundan kurtuldu. Sinan’a
söylediği gibi bu oyun bitti. Ama bir şekilde yeniden başka bir korkuyla
Tranba’ya bağlandı. Bu da pek hoşuma gitmedi. Nereye gidecek bu çek olayı
bilmiyorum. Ne düşünsem bir sonuç varamadm. O çekin Defne’nin eline geçtiğine
dair bir kanıt yok. Tranba’nın tüm dayanağı sadece sözler. O yüzden pek bir
mantıklı gelmiyor yaşananlar ama hayırlısı göreceğiz. Ancak son zamanlarda
kötülükte sınırları aşan Tranba’nın çok gözümüze batırıldığını ve bu nedenle
yakında gidici olduğuna inanmak istiyorum.
BİR SUDE İKİLEMİ
Tranba hakkında nasıl bir
yol izlenir diye düşünüp dururken, Sude’nin bu bölüm Yasemin’e söylediği sözler
de aklımda dolanıyor: “Deniz çok akıllı
adam, ama ben de hiç fena sayılmam. Önce bir işe yarasın, sonra göreceğiz
hangimiz bu ipten atlamak zorunda kalacak. Atarım canım, hem de düşerken
uçabilirim diye bağırır kendi isteğiyle. Sakin ol.” Acaba suç ortağı gibi
dururken Tranba’nın kurtulmamızı sağlayan kişi cidden Sude olabilir. Bu bölüm
Ömer’e olan kinini de kusmasıyla onun kötüler cephesinden iyilere transfer
olacağının ipucunu aldık sanki. Üstelik onun aydınlık tarafı olan Eymen de yine
bu bölüm ortaya çıkmıştı. İki bölümdür Sude kötülük yaparken bir şekilde Eymen
devre dışı bırakılmıştı. Şimdi ise yeniden oyundaydı. Hadi Sude, hepimize
kendini affettir. Belki de Ömer’in dediği gibi senin yardıma cidden ihtiyacın
yoktur, doğru yolu kendin bulacak kadar akıllısındır. Bu arada söylemeden
edemeyeceğim aklın kötüye çalışmasa hep Ömer ile benzer yanlarınız olduğu gayet
açık. İkiniz de aynen Hulusi dede gibi birer strateji uzmanısınız.
AİLE KUTSALDIR
Geçtiğimiz hafta
Yasemin’in rüşvetini kabul ederek şirketten kovulan Koray, bu bölüm ailenin
önemini anlatmak için karşımızdaydı. Önce Neriman’ın Necmi’ye “Ailenin büyüğü
yatıştırıcı gücü olacaksın. Sinirler yatıştığında her iki taraf da pişman
olacaksın. Senin görevin ayrılıkları alkışlamak değil, birlikteliklere kurdele
takmak olmalı. Yatıştır, arabul. Her iki tarafa da zaman tanımak lazım” demesi
ve sonradan akşamında tekrar “Neticede biz bir aileyiz” diye altını çizmesi.
Koray’ın Ömer ve Sinan için “Onlar benim ailem” diye sayıklaması. Sanki bana
göre tüm bunlarla aile içerisinde tartışmalar olabileceğini ancak her zaman
çözülebileceği belirtilmek isteniyor. Belki oyunun çıkacağı günler için bir
ipucudur ne dersiniz? Sonuçta Defne de bu bölüm bizlere “Ömer öğrenirse tüm
sevdiklerini kaybeder” demedi mi? İlk başta Neriman’ı kaybederse hiç üzülmem o
da ayrı. Bu bölüm yine ölüm gününde Necmi’ye söyledikleri, Ömer’i öpme isteği
ve Koray’a olan dostluğuyla hafif kalbimi çalar gibi oldu ama sonra “bu
safozdan nasıl kurtulacağım” diye sayıklanınca hemen hatırladım onun nasıl biri
olduğunu.
KUSURSUZ ÖMER İPLİKÇİ
Bence hepimiz, her sabah
Topal ailesi gibi bir dakika Ömer’i düşünebiliriz. Daha önce Neriman sayesinde
hayatımıza giren betimlemelere eminim ki binlercesini de ekleriz: Zarif,
karizmatik, yeri geldiğinde sevecen, karakterli, aşırı başarılı falan. Boncuk
gözlü prens. Ancak bu özellikleri kadar karanlık tarafı da var. Sude’nin
isyanlarında “Hepimiz prens Ömer’in gölgesinde kalıyoruz. Senin başarılar,
senin tavırların, senin karakterin. Ya sana hayran olacağız, ya da düşman. Sen
başka bir iletişimi kabul etmiyorsun değil mi?” dediği gibi. Bu kıza çok
kızıyorum ama hep acı veren sözler söylerken aslında bir gerçeği dile
getiriyor. Ancak artık Ömer’in karanlık tarafları yavaş yavaş aydınlanacağı
için bu konuda içim pek bir rahat.
İYİLER KAZANIR!
Bu hafta Sadri
ustacığımız görünmedi ama neyse ki onun selefi İso’muz imdadımıza yetişti ve
içindeki umudu kaybedenler için mesaj verdi: “Kötülük bulaşıcıdır Defo. İnsanlar bayılıyorlar kötülüklerini
paylaşmaya. Paylaştıkça da çoğalıyor meret. İyi olmak zor olan. Kötülüğe rağmen
iyi kalabilmek. Sen zor olanı yapıyorsun. Sakın yıkılma, dağılma. Bazen kırıp
dökmeyi başarıyorlar, kabul! Ama bizim masalımızda hep iyiler kazanır Defo!” Her
peri masalında da hep iyiler kazanmaz mı? Bizimki de su perisinin masalı.
AŞK MEKTUPLARI
Bir erkeğin sana
kollarıyla sarmalayıp aşk mektupları okumasından romantik ne olabilir başka?
İlk kez aynı tarz bir sahneyi Sex and The City’de izlemiştim Carrie, Mr.Big ile
yatakta büyük düşünürlerin aşk mektuplarını okumuştu. O sahne beni derinden
etkilemişti. Onlar kadar sevdiğim başka bir çiftte aynı tarz bir sahne yazmak,
10 numara 5 yıldız olmuş. Kafka’dan Milena’ya mektup... Aynen Defne’nin omzunda
yaşamak isteyen Ömer, Ömer’in cebinde kalbinin üstüne yerleşmek isteyen Defne
gibi gün boyu sevdiğini izlemek için mutlu bir ayna ya bir dolap olmak isteyen
Kafka. Yine Ömer gibi o da bulmuştu karanlıktan aydınlığa kavuşturacak
Milena’ya kendisini götürecek yolu. O da Defne gibi haykırmıştı yaşamın
rezillik olduğunu, kötülerin fazlalığını… Ama Defne ile Ömer’in aşkı mutlu
sondu, Kafka ile Milena’nınkinin aksine.
HADİ UÇ ANKA KUŞU
Ve gelelim herkesin
korkulu rüyası olan ve bana hiçbir tehlike sinyali vermese bile artık gitmesini
istediğim Fikret Gallo’ya. Bu bölüm Gallo’nun Ömer’in gençliğindeki mavi saçlı
kız çıkmasıyla birlikte hikayeye neden geldiğini bir kere daha hatırladım
aslında. Zaman yolculuğunda son durağımıza gidelim mi?
Yazı devam ediyor..