Kiralık Aşk: Gülerken, ağlarken... Ben varım!

DEFNE’NİN TRANSFERİ
Defne’nin Passionis’ten ayrıldığı günden beri hazır olduğunda oraya geri döneceğinin hayalini kurdum. Onun yeri Ömer’in yanı. Camdan her baktığında olması gereken odada. Ancak itiraf edeyim; bunun Ömer’in emretmesiyle gerçekleşmesini de pek istememiştim. Defne’nin kendini hazır istediği zaman doğru şekilde bu olmalıydı. Ömer’in yeri geldiğinde Defne’ye çok fazla kendi istediklerini empoze ettiğini düşünüyorum. Passionis’e gelmesi de yine bir emirdi aslında. Defne’nin istemediği çok açık belliydi. Evet, Tranba’nın şirkete ortak olması hoş bir şey değil ama bu dizide bize bazı değerler öğretiliyor: Vefa da bunlardan biriydi. Ne olursun olsun Defne’nin Yasemin’e vefası olduğunu kabul etmek gerekir. Onun evrilme ve Ömer ile bir ilişki yaşamaya hazır olma sürecinde Yasemin’in bu iş teklifinin etkisi göz ardı edilemez. Keşke tüm bunlar Tranba’nın tehditiyle olmasaydı. Tabii bu arada söylemeden geçmek olmaz; ben daha önce İz’e kitabı veren Ömer hikayesinde yaşadığımız gibi, şimdi biz küfrederken Defne’nin çok daha etkileyici bir şekilde pek yakın zamanda o camlı odada yerini alacağına inanıyorum.
 
İPLER EL DEĞİŞTİRDİ
Defne daha ne kadar acı çekebilir? Şimdi hepiniz “oyunu açıklamadığı sürece acı çekecektir” diyeceksiniz. Onu bir ihtimal olarak kaldıralım. Hikayenin omurgası bu oyun. En kilit zaman için saklanıyor. Üstelik Defne neden açıklamak istemediğini de bize net bir şekilde bu bölüm Sinan ile konuşurken söyledi. Yine aslında Ömer’i düşünüyordu. Tüm sevdiklerini kaybedeceğini... Ancak oyundan tam kurtulduk derken neden Defne’nin iplerinin Neriman’dan alınıp Tranba’ya verildiğini pek anlamadım. Bu çek neye yaradı? Evet, Defne borcundan kurtuldu. Sinan’a söylediği gibi bu oyun bitti. Ama bir şekilde yeniden başka bir korkuyla Tranba’ya bağlandı. Bu da pek hoşuma gitmedi. Nereye gidecek bu çek olayı bilmiyorum. Ne düşünsem bir sonuç varamadm. O çekin Defne’nin eline geçtiğine dair bir kanıt yok. Tranba’nın tüm dayanağı sadece sözler. O yüzden pek bir mantıklı gelmiyor yaşananlar ama hayırlısı göreceğiz. Ancak son zamanlarda kötülükte sınırları aşan Tranba’nın çok gözümüze batırıldığını ve bu nedenle yakında gidici olduğuna inanmak istiyorum. 
 
BİR SUDE İKİLEMİ
Tranba hakkında nasıl bir yol izlenir diye düşünüp dururken, Sude’nin bu bölüm Yasemin’e söylediği sözler de aklımda dolanıyor: “Deniz çok akıllı adam, ama ben de hiç fena sayılmam. Önce bir işe yarasın, sonra göreceğiz hangimiz bu ipten atlamak zorunda kalacak. Atarım canım, hem de düşerken uçabilirim diye bağırır kendi isteğiyle. Sakin ol.” Acaba suç ortağı gibi dururken Tranba’nın kurtulmamızı sağlayan kişi cidden Sude olabilir. Bu bölüm Ömer’e olan kinini de kusmasıyla onun kötüler cephesinden iyilere transfer olacağının ipucunu aldık sanki. Üstelik onun aydınlık tarafı olan Eymen de yine bu bölüm ortaya çıkmıştı. İki bölümdür Sude kötülük yaparken bir şekilde Eymen devre dışı bırakılmıştı. Şimdi ise yeniden oyundaydı. Hadi Sude, hepimize kendini affettir. Belki de Ömer’in dediği gibi senin yardıma cidden ihtiyacın yoktur, doğru yolu kendin bulacak kadar akıllısındır. Bu arada söylemeden edemeyeceğim aklın kötüye çalışmasa hep Ömer ile benzer yanlarınız olduğu gayet açık. İkiniz de aynen Hulusi dede gibi birer strateji uzmanısınız.
 
AİLE KUTSALDIR
Geçtiğimiz hafta Yasemin’in rüşvetini kabul ederek şirketten kovulan Koray, bu bölüm ailenin önemini anlatmak için karşımızdaydı. Önce Neriman’ın Necmi’ye “Ailenin büyüğü yatıştırıcı gücü olacaksın. Sinirler yatıştığında her iki taraf da pişman olacaksın. Senin görevin ayrılıkları alkışlamak değil, birlikteliklere kurdele takmak olmalı. Yatıştır, arabul. Her iki tarafa da zaman tanımak lazım” demesi ve sonradan akşamında tekrar “Neticede biz bir aileyiz” diye altını çizmesi. Koray’ın Ömer ve Sinan için “Onlar benim ailem” diye sayıklaması. Sanki bana göre tüm bunlarla aile içerisinde tartışmalar olabileceğini ancak her zaman çözülebileceği belirtilmek isteniyor. Belki oyunun çıkacağı günler için bir ipucudur ne dersiniz? Sonuçta Defne de bu bölüm bizlere “Ömer öğrenirse tüm sevdiklerini kaybeder” demedi mi? İlk başta Neriman’ı kaybederse hiç üzülmem o da ayrı. Bu bölüm yine ölüm gününde Necmi’ye söyledikleri, Ömer’i öpme isteği ve Koray’a olan dostluğuyla hafif kalbimi çalar gibi oldu ama sonra “bu safozdan nasıl kurtulacağım” diye sayıklanınca hemen hatırladım onun nasıl biri olduğunu.
 
KUSURSUZ ÖMER İPLİKÇİ
Bence hepimiz, her sabah Topal ailesi gibi bir dakika Ömer’i düşünebiliriz. Daha önce Neriman sayesinde hayatımıza giren betimlemelere eminim ki binlercesini de ekleriz: Zarif, karizmatik, yeri geldiğinde sevecen, karakterli, aşırı başarılı falan. Boncuk gözlü prens. Ancak bu özellikleri kadar karanlık tarafı da var. Sude’nin isyanlarında “Hepimiz prens Ömer’in gölgesinde kalıyoruz. Senin başarılar, senin tavırların, senin karakterin. Ya sana hayran olacağız, ya da düşman. Sen başka bir iletişimi kabul etmiyorsun değil mi?” dediği gibi. Bu kıza çok kızıyorum ama hep acı veren sözler söylerken aslında bir gerçeği dile getiriyor. Ancak artık Ömer’in karanlık tarafları yavaş yavaş aydınlanacağı için bu konuda içim pek bir rahat.
 
İYİLER KAZANIR!
Bu hafta Sadri ustacığımız görünmedi ama neyse ki onun selefi İso’muz imdadımıza yetişti ve içindeki umudu kaybedenler için mesaj verdi: “Kötülük bulaşıcıdır Defo. İnsanlar bayılıyorlar kötülüklerini paylaşmaya. Paylaştıkça da çoğalıyor meret. İyi olmak zor olan. Kötülüğe rağmen iyi kalabilmek. Sen zor olanı yapıyorsun. Sakın yıkılma, dağılma. Bazen kırıp dökmeyi başarıyorlar, kabul! Ama bizim masalımızda hep iyiler kazanır Defo!” Her peri masalında da hep iyiler kazanmaz mı? Bizimki de su perisinin masalı.
 
AŞK MEKTUPLARI
Bir erkeğin sana kollarıyla sarmalayıp aşk mektupları okumasından romantik ne olabilir başka? İlk kez aynı tarz bir sahneyi Sex and The City’de izlemiştim Carrie, Mr.Big ile yatakta büyük düşünürlerin aşk mektuplarını okumuştu. O sahne beni derinden etkilemişti. Onlar kadar sevdiğim başka bir çiftte aynı tarz bir sahne yazmak, 10 numara 5 yıldız olmuş. Kafka’dan Milena’ya mektup... Aynen Defne’nin omzunda yaşamak isteyen Ömer, Ömer’in cebinde kalbinin üstüne yerleşmek isteyen Defne gibi gün boyu sevdiğini izlemek için mutlu bir ayna ya bir dolap olmak isteyen Kafka. Yine Ömer gibi o da bulmuştu karanlıktan aydınlığa kavuşturacak Milena’ya kendisini götürecek yolu. O da Defne gibi haykırmıştı yaşamın rezillik olduğunu, kötülerin fazlalığını… Ama Defne ile Ömer’in aşkı mutlu sondu, Kafka ile Milena’nınkinin aksine.
 
HADİ UÇ ANKA KUŞU
Ve gelelim herkesin korkulu rüyası olan ve bana hiçbir tehlike sinyali vermese bile artık gitmesini istediğim Fikret Gallo’ya. Bu bölüm Gallo’nun Ömer’in gençliğindeki mavi saçlı kız çıkmasıyla birlikte hikayeye neden geldiğini bir kere daha hatırladım aslında. Zaman yolculuğunda son durağımıza gidelim mi?


Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER