Bir de şiir düşüyor aklımıza ister istemez:
Anladım ki susan her şey derin ve heybetli
Anladım ki
susmak bir cüsse işi,
Derin
denizlerin işi.
…
Dalgalı
denizler, durgun mavi denizler kadar heybetli gelmez bana.
Göklerin
suskunluğu da öyle.
Gök
gürlemeleri, mavi derinliklerin heybetini siler diye düşünmüşümdür hep.
Sükût her
zaman daha mânâlı, daha derindir.
Kalbe sözden
çok sükûttan mânâlar akar.
İnsan
evrendeki sükûtu anlayabilseydi, kim bilir belki de söz olmayacaktı.
İnsanlar
sükûtun dilinden anlayacak, derin ve mânâlı bakışlarla konuşacaklardı.
Ve ses, sükûtun
heybetini bozamayacaktı.
Konuştuğum
zamanlar hep acze düşmüşümdür de ondan kelama sarılmışımdır.
Evrendeki
her varlıkta sükûtu bir süs, bir hikmet olarak algılamışımdır.
Sözü ise
ancak bir zaruret.
…
O denize
imrendiğim an, gözlerim şu mısralara takılmıştı:
Gittim,
gittim, denizin sınır yerine vardım.
Halin bana
da geçsin! diye ona yalvardım.
Bir çılgın
vesvesede, içim didiklense de,
Olaydım o
cüssede, O’nun gibi susardım.
"Seni ilgilendiren her şey, beni de ilgilendirir."
Gerçekten de
öyle olmuştu. Sonsuza götüren bir denizin kıyısına varmıştım.
O zaman
anladım ki, susmak bir cüsse işi. Derin denizlerin işi.
Sığ suları
en hafif rüzgârlar bile coşturabiliyor.
Derin
denizleri ise ancak derin sevdalar.
Anladım ki,
derin ve esrarengiz olan her şey susuyor.
Anladım ki susan
her şey derin ve heybetli.
Şems-i Tebrizi
"Ortada kusur filan yok."
Sema kalbini kırdığı Sefer’den özür dilemeye çalışıyor. Ama
pek becerdiği söylenemez. Sefer ise yine büyüklük ediyor. Gönlü çok geniş. “Ortada
kusur filan yok.” diyor, “Sen sıkma canını.” diyor. Bir de ikisi de çok güzel
susuyor, hem de çok güzel bakıyor. Belki bundan cesaret alan Sema ilk kez içini
açmaya yelteniyor, ama başaramıyor. Anlatamadığı bir şey var. Oysa Sefer dinlemeye
hazır. Acaba söyleyebilecek mi Sema o kendisiyle ilgili şeyi?
Devam edecek…