Merhaba,
Sefer Kılıçarslan ve Sema Koral’ın, onları yerli dizi
tarihinin unutulmayacak çiftleri arasına sokma potansiyelindeki aşklarını
anlattığımız arkası yarın kuşağımızın ikinci bölümüyle karşınızdayım. ^.^
En büyük derdimizin Poyraz’la Ayşegül’ün herkesten sakladıkları
ilişkilerinin ortaya çıkması olduğu, anlatılmak istenenin sakin sakin, acele
edilmeden anlatıldığı, bizim her şeyi sindire sindire anladığımız, temponun hiç
düşmediği ama olayların hızına yetişmek için helâk olmadığımız, duyguları daha
bir rafine hissettiğimiz o naif I. Poyraz zamanlarıydı.
Bahri Baba’nın da Bahri Baba olduğu zamanlar olduğu için, İstanbul’un
babası Bahri Umman, hem Ayşegül’ün hem de kısa zamanda güvendiği Poyraz’ın
arkasından böylesi bir iş çevirmesine çok fena içerlemiş, ama Ayşegül’ün masum
bakışlarına da dayanamadığından henüz çok da sevmediğimiz Sadreddin’in tüm
gazlamalarına rağmen Poyraz’ın canını bağışlamış ve fakat yine o zamanlar Poyraz’ın
hayatındaki en önemli şey olan oğlu Sinan’dan ayrılmasına sebep olacak bir ceza
vererek kendisini İstanbul’dan sürmüştü.
Dediğim gibi o vakitler dizide, vuku bulan olayların tüm
karakterlerimizi de kendi meşreplerince etkilediği bir ahenk mevcut olduğundan,
bu durum sadece Ayşegül, Poyraz ve Sinan’ı değil olaya bir şekilde dahil olan herkesi
etkilemişti.
Yine benim son bıraktığım noktada oldukça ciddiyetsiz ve
şiveli bir profil çizen, o dönemler elinde kitap filan gördüğümüz, bir şeylere
kafa yorduğu belli ve de şivesiz Zülfikâr’ın olaya bakış açısı “Sık kafasına şu
dümbüğün, bacım kim bu herif kim, gizli kapaklı Bahri Baba’ya yamuk yapmak da
neyin nesi?” düşüncesindeki Sadreddin’den çok da farklı değildi.
“Gönül bu, sevdalanmışlar, sevmişler birbirlerini.”
Fakat o da ne? Normal şartlarda Poyraz’ın kafasına sıkmaya
Zülfikâr’dan daha çok hevesli olması gereken Sefer, Baba’yı haksız mı buluyordu
yoksa ilk defa? Hayır tabii ki. Ama Poyraz’ın Baba’nın gözünün içine baka baka “Kızınızı
seviyorum.” demesini çok delikanlı bir hareket olarak değerlendirmişti. Belki de özenmişti.
Takdirle karışık bir imrenme okunuyordu gözlerinden neredeyse. Ve evet, Poyraz’ı
ilk o sevmişti belki. Doğrusu Zülfikâr bile şaşırmıştı buna. Zaten yine konuyu “Sen
Sema’nın dengi değilsin.” noktasına bağlamayı başarmıştı henüz aşkla tanışmadığını
düşündürten bir katılıkla.
Sevgisizler kabilesinden Avukat Sema
Meseleye katı yaklaşan bir diğer isim de demir lady
avukatımız Sema idi bittabi. Ayşegül’ün telefonuna el koyarken, her zamanki
mantıklı hali ile sevenlere iyilik ettiğini düşünüyordu. “Kalbinizde bir gram
sevgi kalmamış.” diye çemkiren Ayşegül’ü anlayabilmesi için gerekli şartlar
oluşmamıştı henüz.
Abi seviyorsan git konuş bence.
Bahri Baba ise merhamet gösterir gibi yapıp sevenleri ayırırken,
kısa zaman evvel yine aynı mesele açıldığında hunharca rencide ettiği Sefer’e
aşk-meşk mevzularında nasihat etmekten geri kalmıyordu: “Seven adam sevdiğini
söylemekle mesuldur.” Lafa “O iş zor.” diye başlayan Sefer de Poyraz’la da
karşılaştırıldıktan sonra, sözünü hiçbir zaman yerde bırakmamaya gayret ettiği Baba’dan
aldığı gazla, rezil rüsva olmayı göze almış kıvama getirilmiş oluyordu böylece.
*Devrim vaktiyle bir
ihtimaldi ve çok güzeldi: Murat Uyurkulak’ın Tol isimli romanının ilk cümlesi