Sektörün en dikkat çeken dergilerinden bir olan ALL, Kanal D'nin sevilen dizisi
Poyraz Karayel'in yıldızı Burçin Terzioğlu ile bir röportaj yaptı. Derginin Mart sayısı için hazırlanan çekimlerde mekan olarak, Mimar Sinan
Güzel Sanatlar Fakültesi heykel atölyesi kullanıldı. Bu sanat dolu büyülü ortamda birbirinden güzel pozlar veren oyuncu, mesleğini ve kendine dair sorulara içtenlikle cevap verdi. Biz de size bu röportajdan bazı soruları alıntıladık. Buyrunuz!
● Birbirinden farklı ve gerçek karakerlere hayat verdin. Oyunculukta
nelerden besleniyorsun?
Hayatın içinde algını kaybetmediğin, sokağa karıştığın,
farklı farklı insanlarla zaman geçirebildiğin, izlediğin, gözlemlediğin sürece
cebe atabileceğin birikimlerin artıyor. Zaten kadın dediğin canlının içinde
birçok yaşam var. Yaş ilerleyip bu yaşanmışlıkları yoluna eklediğinde hayat
kitabının sayfaları çoğalıyor. Neye ihtiyacın varsa onu açıp okuyorsun o zaman.
Senaryoda yazılan karakter hangisine yatmanı gerektiriyorsa o duyguna
yaslıyorsun sırtını. Kalbinde ayrı beyninde ayrı yönetim kurmuş birimler var
kadında. Onlar da sana yön veriyor. Benim gerçek kadınları oynamam ya da
oynayabiliyor olmam da sadece ve sadece
kadın olmamla ilgili.
● Poyraz Karayel’in başarısının sırrı ne?
Poyraz Karayel, dramla komediyi bir arada barındıran ve
bunu da iyi harmanlayabilen bir proje. Bizim hikayemizde mafya hayatının içinde
dahi izleyeni gülümsetebilen anlar oluyor. Tıpkı gerçek hayat gibi. Bunun
arkasında çok sağlam bir yazar ekimiz var. Ethem Özışık çok başarılı bir yazar.
Her bölüm okurken saygı duyuyorsun kalemine.
● Kadınların ülkemizdeki durumunu nasıl değerlendiriyorsun?
Kadın olmak bölgelere kültüre göre ayrılıyor mu? Evet
buradan bakınca ayrılıyor. Hala aynı topraklarda yaşasak da ayrı şartlarda
doğmuş hemcinslerim var. 15 yaşında amcasının oğluyla evlendirilmek zorunda
bırakılan, 10 kardeşi olduğu için yemesinin içmesinin eksik olduğu, kız olduğu
için eğitim hakkı sınırlı tutulan ya da hiç olmayan, hala mal alır gibi başlık
parasıyla satılan, hayata geliş sebebinin çocuk yapmak, temizlik yapmak
olduğunu sanan, düşünmenin hatta düşlemenin bile günah olduğu empoze edilen bir şekilde
büyüyor, aynı sınırlar içinde yaşıyor ve ölüyorlar. Çok acımasızca gelmiyor mu
bu?
Tamam çok uzağa gitmeyelim arka mahalleden yükselen çığlıklara kulak
verelim, namusuna söz gelmesin diye karısını öldüren beyin budalası kocalar, bir
kadın mini etek giydiği için tacize açık olduğunu düşünen aklı uzvunda sapkınlar, kendinden fiziksel güç anlamında
daha zayıf oldukları için döverek güçlü hissedebilen erkekler… Kadın olmanın
zorlukları sıralamakla bitmez. Benim niye güçlü, özgür ve doğru durabildiğimi
biliyor musunuz? Kız çocuğu olduğu için gurur duyan bir babam, her yaptığım
şeyde arkamda olduğunu hissettiren bir annem, namusun beyinde olduğunu bilen
bir ağabeyim vardı. İyi bir eğitim alıp meslek sahibi olabilmem için ellerinden
geleni yapan, ayaklarım üzerinde durmamın ne kadar önemli olduğunu her fırsatta
bana söyleyen bir ailem vardı.
● Milenyum feministi misin yoksa eski usul feministlerden
mi? Favori güçlü kadınların kimler yaşayan ya da tarihten?
Aynı seviyede olma durumu, eşitlik, yani kadın ve erkek
gibi toplumsal gruplar arasındaki yaşam koşullarındaki eşitsizliğin asimile
edilmesiyse konu, ben kendimi eski usul ya da milenyum diye ayırmam. Bu hakkın
sonuna kadar savunucusu olurum. Güçlü kadınlardan en sevdiğim, okuduğum, araştırdığım,
izlediğim isimlerse Coco Chanel, Marie Curie, Indira Gandhi.
Röportaj: Bağlan Keskin
Fotoğraf: Ayten Alpün
Moda Editörü: Nazlı Alaca
Makyaj: Melis İlkkılıç
Saç: İbrahim Zengin