The Walking Dead: Olmaz olsun çocukluğum...

Shane ve Carl.. Sezon 2, bölüm 1
Shane’den korktum. Gerçekten de o psikopat havası o kadar güzeldi ki onun her sahnesinde gerilmemek elde değil. Finalde yapmayı planladığı o ihanetin gerçekleşeceğini de biliyorduk elbette. Birbirinden bu kadar farklı iki düşünceye, iki ayrı yola sahip bu iki insanın geçmişlerinde çok yakın arkadaş olmaları da, yine gökten düşen zombilerin sadece insanları parçalayıp yemediğini, aynı zamanda dokunmadan, etkileşim kurmadan, sadece psikolojileriyle oynayarak nefislerini sislendirdiğinin bir göstergesi.

Her gün biraz daha çirkinleşen ve bile bile, o tetiği çekmeyeceğini bile bile, sadece bir şeylerin sonunu getirmek amacıyla noktalanan bir uzatıştı Shane’in o silahı doğrultması. Konuşmak, içinde biriktirdiklerini dökmek ama yeter ki sonlandırmak. İşte o zaman daha mutlu olacaktı, zira kaçabilirdi, tek başına yeni bir hayat kurabilirdi ama yapamadı çünkü Shane bile cümlesinin sonuna noktasını koymadan yazısını bitirmek istemeyen bir insandı; her ne kadar mürekkebi öldürdüğü insanların kanı olsa da…

Hakkında bolca konuşulup makaleler yazılabilecek bir sezondu. Bütün bunları bir hastalıktan ibaret olarak görüp, ta ki sevdiği insanlar kurşunlanıp yine de yürümeye devam etmelerine şahit olduğunda her şeyin sonuna geldiği inanç sahibi bir adama da şahit olduk, uçurumun kıyısında babasından gizli aşk kaçamakları yapan bir genç de gördük. En önemlisi ve benim içimi en çok yakan şey ise: küçücük bir çocuğun gözlerinde vicdan azabına şahit olmak. Bu mümkün mü? Ailesi tarafından şımartılıp kendi minik hayatını yaşaması gereken bir çocuğun, belki on yıl sonra tanışacağı duyguyu daha şimdiden kucaklayabilmesi mümkün müdür gerçekten? Böyle bir dünya olsaydı, biz daha sakal tıraşı yapmaya başlamadan vicdan azabı çeken, katil olan ve silah taşıyan çocuklar mı görecektik?

Çocuk, şimdi yaşayacağı vadinin vaadiyle büyümeye çalışan bir yetişkin olduysa, insan medeniyetini de kaybetmiştir, masumiyetini de…

Onlara kolay gelsin, sabır versin. Oturduğumuz yerden yakınıyoruz hayatımıza ama bu “fantastik, bilimkurgu” gibi ‘gerçeküstü’ diye günümüzde “adamdan sayılmayan” ucubeler bize gerçeği daha iyi anlatmıyorlar mı?
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER