!f 2016’nın Galalar bölümünün konuğu Serçeler (Þrestir / Sparrows) filmi bizi İskandinavya’nın soğuğuna, beyaz gecelerine, kıyıda köşede kalmış küçük bir kasabasına ve bir gencin büyürken kırılıp dökülme hikâyesine taşıyor. Rúnar Rúnarsson’un hem yazıp hem de yönettiği filmin baş rolünde Atli Óskar var.
Reykjavik’te annesiyle yaşayan 16 yaşındaki Ari, kilise korosunda şarkı söyleyen melek sesli, tertemiz yüzlü bir genç. Annesiyle babası boşanalı epey zaman geçmiş. Annesi ülkeden ayrılacağı için babasının yanına taşınmak zorunda ve bu durumdan hiç memnun değil. Yaşadığı, alıştığı, kendini ait hissettiği çevreyi terk etmek biz yetişkinlere bile zor gelirken bir ergen için çok daha büyük bir yük olabiliyor. Üstelik Ari’nin babasıyla arası hiç iyi değil. Ayyaş ve işe yaramaz bir adam olan babası oğlunu yıllarca aramamış, boşanmadan sonra iyice içine kapanmış bir adam. Hem işini hem de Ari’nin büyüdüğü evi kaybetmiş, annesinin desteğiyle ayakta durabiliyor.
Ari çocukluğunun geçtiği bu yerde artık bir yabancı gibi hissediyor kendini. Eski arkadaşlarına yeniden alışmak, okulda kendini gösterebilmek ve babasıyla ilişkisini düzeltmek durumunda. Tüm bunlar 16 yaşındaki kırılgan ruhuna ağır geliyor. Kavgaların, sorumsuz yetişkinlerin ve gençliğinin etkisiyle verdiği yanlış kararların ağırlığı altında ezilen Ari’nin hayatının filmde izlediğimiz bölümü gelecekte olacağı adam hakkında fikir sahibi olmamızı sağlıyor. Ve kapıldığımız bu fikir yüzünden salondan içimiz burkulmuş ayrılıyoruz.
İzlanda’nın kendine has coğrafyası, kamerayı nereye koyarsanız koyun harika görüntüler yakalamanıza olanak sağlayan doğası, inanılmaz yetenekli müzisyenleriyle sinema için adeta nimet bir ülke. Aile yapıları ve insani ilişkileri bizim kültürümüze bir hayli uzak görünse de kendimi yakın hissettiğim bir sinema anlayışları var. Film görüntüleri ve renkleriyle kasvetten ne kadar uzaksa anlattığı basit ama ağır öyküyle kasvete o kadar yakın duruyor.
Büyümenin, yetişkin hayatın sorumluluklarına adım atmanın genç insanlar üzerindeki etkisini anlatmaya çalışan yönetmen filmi ağır tempolu ve fazlaca uzun tutarak yanlış tercihler yapmış gibi görünse de sonuçta ortaya izlenmeye değer bir film çıkarmış.
Sert finaliyle ufak hataların büyük yıkımlara yol açabileceğini anlatan Serçeler, ele aldığı baba-oğul ilişkisiyle de acaba ailelerimizden ibaret miyiz, var oluşumuz bizi şekillendiren faktörlerden mi ibaret diye düşündürüyor seyirciye. Ari’nin film boyunca ara ara duyduğumuz melek sesi ve büyük yeteneğiyse hiç üzerinde durulmadan silinip gidiyor adeta. Babasının oğlu olmamak için kırılgan bir serçe olmaktan ötesi lazım belki de.
İyi seyirler.