Acıları ve hayalleriyle Defne’nin Ömer’i...

Acıları ve hayalleriyle Defne’nin Ömer’i...
Kadere inanır mısınız? Tesadüflere? Artık herhalde hepiniz anlamışsınızdır uslanmaz bir romantik olan ben, kesinlikle hayatta herkesin bir ruh eşi olduğuna inanıyorum. Tesadüflerin bizleri bir araya getirdiğine ve kaderin geleceğimizi çizdiğine... Zaten “Tanışmak tesadüftür, arkadaşlık seçim, aşk ise tamamen kaderdir” derler. Önemli olan bu insanla doğru zamanda, doğru yerde rast gelmektir. Birbirinize en ihtiyaç olduğunuz anda, hayatınızdaki en büyük eksikliği kapatmak adına. Bu nedenle de birçoğumuz Sabahattin Ali’nin İçimizdeki Şeytan kitabında dediği gibi “Birbirimize rastlamadan evvelki hayatımız sahiden birbirimizi aramaktan başka bir şey değilmiş... Ne aradığımızı bilmeden aramak... Şimdi içim rahat, aradığını bulan ve başka bir şey istemeyen biri gibi sükunet içindeyim... Dünyada bundan büyük bir saadet olur mu?” diyeceğimiz günü büyük bir umutla bekleyip dururuz.
 
Defne ile Ömer de işte Eros’un oklarından nasibini alan birbirleri için yaratılmış ve doğru zaman geldiğinde birlikte uçmaya başlayacak iki yaralı kuş bu hikayede. Aynen Defne’nin ismini aldığı Daphne ile Apollon gibi... Sadri Usta’nın Yunan mitolojisine damgasını vuran bu aşkı ilk Defne’ye yani bizlere anlattığı sahne, benim için dizinin en unutulmazlarındandır: “Apollon onlarca güzel kızın arasından Daphne diye bir kıza aşık olmuş ama Daphne ortadan kaybolmuş. Apollon arayıp arayıp bulamamış ve en sonunda bir de bakmış ki Daphne, defne ağacı olmuş. O da aşkından, sevgisinden bahçesine onlarca defne ağacı dikmiş. Sen de Ömer’in Defne’si oluyorsun...”
 
Apollon ile Daphne’nin aşk tanrıçası Eros’un kurbanı olduğunu biliyor muydunuz? Hepimizin ruh eşini seçmekle görevli olan Eros, kendisine ukalalık yapan Apollon’a olan kızgınlığından ondan öç almak ister ve iki ok hazırlar. Biri altın suyuna batırılmıştır; saplandığı kişiye tutku ve sonsuz aşk verecektir. Diğer ok ise saplandığı kişiyi aşk ve tutkudan tamamen uzaklaştıracaktır. Altın ok Apollon’un kalbine saplanır ve Daphne'ye umutsuzca aşık olur. Fakat ne yazık ki diğer ok Daphne’nin kalbine saplanmıştır. Daphne, Apollon'dan sürekli kaçar ve aşkını reddeder. Ancak Daphne bilmiyordur ki; aşktan kaçmak imkansızdır. Bir defne ağacı bile olsa en sonunda sevdiğinin yanında yerini bulacağından… Çok tanıdık geldi bu hikaye değil mi?
 
30. bölümde geçmişe doğru yaptığımız bu yolculukta bir kere daha anladım Defne’nin ilk bölüm neden bizlere “Hayat siz plan yaparken başınızdan geçenlerdir derler, yani biz her şeyi planladığımızı sanıyoruz ama kader oyununu istediği gibi oynuyor.” dediğini...  Biz bu hafta Eros’un oklarına maruz kalmış iki kalbin birbirlerine gittiği yolda yaşadıklarına şahit olduk. Hayata dair neler mi öğrendim bu bölüm? Yaşadığımızın her şeyin bir anlamı olduğunu, başımızdan geçen olayların kişisel tarihimizi yarattığını, acıların aslında bizleri güçlendirdiğini, her göz yaşının bir gün beraber gülümsemeyi getireceğini, hayallerimizden vazgeçmememiz ve mucizelere inanmamız gerektiğini. Zaten bence Kiralık Aşk’ı güzel ve özel yapan şey de bizlere günlük hayat karmaşasında bu unuttuklarımızı hatırlatması.
 
Neyse sözü daha fazla uzatmadan hayata dair bu felsefi konuşmalara yapmama neden olan Defne ile Ömer’in hikayesine geleyim ben. Söz konusu aile olduğu zaman feleğinden çemberinden geçmiş iki genç. Farklı dünyalarda birbirlerinden habersiz aynı gece yaşadıkları acıyla belki Eros’un hedefi haline gelen iki kalp. Ömer’in annesi “İyi insan ol. Adaletli ol. Beyefendiliğinden ödün verme. İyiler kazanır dedi. Hep iyiler kazanır. İyi olmaktan vazgeçme.” öğüdünü vererek hayata veda ederken Defne’ninki ise babasının ardından yepyeni bir hayat kurmak adına çocuklarını bırakıp gitti. Kimsesiz kalmak... Hayatta yaşanabilecek en büyük acıdır herhalde. Özellikle de yaralanmış ve kafanızda binlerce soruyla baş başa kalmışsanız. İşte o zaman başlarsınız haykırmaya “Neden gitti ya? Biz ona ne yaptık ki? Bizim hiç mi sevilecek yanımız yok.” diye, gece yatağınızda hıçkırarak ağlamaya. Birinin sevdiği hatta üzüldüğü halde gitmesine anlam yükleyemezsiniz, neden insanları kandırıp yalanlara başvurduğunu anlamadığınız gibi. İşte o zaman insanlara ve sevgiye olan güven sorununun tohumları atılmaya başlar.
 
Kader işte... Ne de güzel demişti Ömer’in sokakta rastladığı kız: “Bir yandan anlamaya çalışıyorum hayatı, bir yandan baş etmeye... İnsan anlamadığı bir şeyle nasıl baş eder ki?” Bazen yaşananlara anlam yüklemek ve nedenini bulmak imkansızdır. Onları olduğu gibi kabul edip önümüze bakmamız gerekir. Yaralar unutulmaz ama zamanla kabuk bağlar ve yaşadığımız acılar ise aynen bir tarak gibi büyüterek geleceğe hazırlamaya başlar bizi. Ancak bu yolda her şeyden önemlisi umutlu olmaktır. Defne’nin geleceğe dair umudu mahallede yeni bulduğu dostları, ailesi ve tasarımcı olma hayalleriyken, Ömer’in ise bu karanlık dünyadan çıkacak tek yol arkadaşı kitapları olmuş.
 
Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER