Gelelim ruhumuza iyi gelen sahnelere.. Diğer bir sevdiğim sahne, Sinan’ın evinde çizim yapmalarıydı. İkisinin ortak yaptığı her şey güzel. Ellerinin buluşması, orta yolu bulup kendilerinden de bir şeyler katarak ortaya bir şey çıkarmaları, bakışmaları... El ele her şeyi başarabileceklerini gösterdiler.Yani her sorun el elelerse, yan yanalarsa aşılır yeter ki istesinler.
Yeni tanışıyorlarmış gibi davranmalarını, yani oyunu biraz zorlama buldum başta. Sinan ve Yasemin’in de o çabaları fazla gelmişti ama öyle ilerlemedi. Her ne kadar bu oyunun başlama ve planlanma şekli bana biraz abartılı geldiyse de Defne’nin kapıdan girdiği andan itibaren, ne kadar oyunmuş gibi davransalar da her şey gerçekti. Arada oyunu unutup gerçek tepkiler verdiler, çok şekerlerdi. Bir de bu kadar inatçı olmasalar... Tam Ömer açılıyor, "Aşık olduk birbirimize." diyor, Defne konuyu kapatıyor. Defne söylüyor, Ömer kaçıp kahve yapıyor. Ama olsun yine de odada o çalışamama halleri, bakışları, golfteki halleri (Defne yine çocuk..) gayet gerçek ve duygusaldı. 8.bölümdeki gibi o halleri görmeyi ne kadar özlemişiz. Açık, net, eğlenceli, duygusal!
Yasemin ve Sinan olayını ise birkaç bölüm önce fark etmiştim.Yani az az Sinan cephesinden sinyaller verilmişti. Daha Ömer, Yasemin kendi şirketini açmış dediğinde "Ooo ne kadar da iddialı!" demişti sonra neysee şimdi falan deyip toparlanmıştı.. Orada ve sonrasında Sinan’ın hala Yasemin’e hayranlık duyduğunu hissetmiştim. Yasemin’in kadın olarak duruşundan; güçlü, iddialı olmasından etkileniyordu Sinan. O yüzden beni şaşırtmadı. O her kadında bir renk görüyor ve o renge aşık oluyor. Umarım kendi rengini ya da dengini bulur diyelim. :)Ama Yasemin şaşırttı çünkü Sinan’ı hiç hoşlanılacak adam gibi görmedi hatta hep Ömer’le kıyaslayıp burun kıvırıyordu. Aklını hiç karıştırmadı Sinan onun. Bir anlık yakınlaşma dedim ama belli o kısa öpüşmenin etkisi uzun sürecek. Peki o güzel seven, sadece sevdiği kadını motive etmek için yakınında çevresinde olan adamı, İso’yu ne yapacağız? İz’e mi düşünüyoruz onu? :)
Not: Bölümlerde söylenen veya gösterilen şeyler sonra hep çıkıyor karşımıza biliyoruz ve o güzel, sıcak, umut dolu rüyaya şu an biraz uzak olsak da yaşayacağız. Sabredip oraya ulaşacağımızı bilerek izleyeceğiz. Biz de o sahneyi hikayenin sonu olarak değil, yeni bir hikayenin başlangıcı olarak görmeyi hak ediyoruz.
Ayrıca aralarda Ömer’le ilgili küçük bilgiler veriliyor. Ömer’in eski haliyle ilgili. Çok net olmasa da bu halinden çok farklı olduğunu ve eskiden pek de yerinde duramayan, sınırları olmayan bir Ömer'in var olduğunu öğreniyoruz. Sinan'ın, Necmi İplikçi'nin söylediği "Ömer’in hep bir karanlık tarafı var." sözünden sonra "Aman bu ağır başlı hali eskisine göre çok iyi, eskiye dönmesin." tarzında bir konuşması oldu. Bence bu, Ömer’in oyun açığa çıktıktan sonra dönüşeceği insanla ilgili bir ipucu. Bize o ipucu verildi ama Ömer umarım kaçırmaz o ipin ucunu :) İzleyip göreceğiz. (Ömer’e o serseri, sınır tanımaz haller de yakışır o ayrı. :)
Bir de son sahnedeki gerçeklikten duygudan bahsetmesem olmaz. Of ki ne of! Defne’nin ağlaması, Ömer’in o içten “Böyle olmak istemiyorum, biz beraber olmayı hak ediyoruz.” demesi, sesinin titremesi o sevgi dolu öpüşleri.. Sahnenin hissettirdiklerini kelimelerle anlatıp etkisini azaltmak istemiyorum ama tekrar tekrar aynı duyguyla izleyeceğimi biliyorum o sahneyi. Bir de üzülmeyin artık ya. "Konuş Defne artık, konuş be kızım." demek istiyorummm! :) Size beraber olmalar, sevmeler sevilmeler, o hep bahsettiğiniz yerlere gitmeler artık yaşamalar yakışır :)
Barış Arduç’a da çok geçmiş olsun deyip tüm iyi dileklerimi gönderiyorum.Umarım bir an önce iyileşip döner aramıza.
Herkesin eline sağlık. Tekrar görüşmek dileğiyle..