Bu yüzden seviyorum seni, bu yüzden değil
o kadar neden var ki, o kadar az,
böyle olmalı aşk
kuşatan, genel
üzgün, müthiş,
bayraklarda donanmış, yaslı,
yıldızlar gibi çiçek açan,
bir öpüş kadar ölçüsüz.
Çeviri: Erdal Alova | Pablo Neruda, Aşk
Hep birbirlerine savrulan
aşıklarımıza Pablo Neruda’dan.. Şiirde Defne ve Ömer’i buldum, o kadar nedenli ve
nedensiz seviyorlar ki birbirlerini. Aşkları
o kadar özel ve dehşetli, hem bayraklı hem gamlı, bizi de onları da yakan ve
Defne’nin yıldızlarıyla çiçeklenmiş…Ve bir öpüş gibi ölçüsüz; yanağa, burnun
ucuna kondurulan o şefkat dolu, duygu yüklü ölçüsüz öpüşler.. Bütün duygu ve
renkleri içinde barındıran bir aşk…
Şiirle başladım ama "Ah
be Defne ahh!" diye devam etmek istiyorum. Bölüm boyunca bana en çok geçen sahne,
son sahneydi. Bölüm içindeki duygusu yüksek sahnelerden benim için en sahicisi oydu ve maalesef biliyoruz ki Defne yine
anlatmayacak. Ömer gururunu yendi. O öfkesini içinde eritti, sadece sevgisi ve
özlemiyle yine Defne’ye adım attı. "Sorun neyse, her neyse söyle, beraber çözelim."
dedi. İşte burada ahh diyorum... Defne anlatsa hikayenin asıl mağduru olduğunu,
kaybetmeyecek Ömer’i. Şu an Ömer o kadar hazır ki onu anlamaya. O gelgitlerin
dengesizliklerin sebebi neyse artık, öğrenmeye hazır. Yeter ki bu, aralarında bir
türlü olmayan, olamayan şey çözülsün. Şimdi tam söyleme zamanı! Çünkü güvenmek
isteyen bir Ömer var; ama şimdi
öğrenemezse ileride daha da yıkılacak bir Ömer olacak. Fırsatı olduğu halde
söylemeyen, devam ettiren Defne’yi affetmesi daha zor olacak Ömer’in. Direkt
sondan olumsuz başladım gibi oldu ama sahneden çok etkilenip bunları
düşünmeyenimiz yoktur. Anlamaya çalışan, soran, duygusal Ömer
görünce bazen düşünmeden edemiyorum oyunu ve sonrasını. Evet, o içimize oturan
öküz yine çıkıyor meydana.
Bölüme gelirsek... Maalesef
yine en güzel anlarda kesilen birkaç sahne vardı; yani "Atlanır da bu kadar
atlanmaz!" dedirten türden :) Mesela
sıcak çikolata sahnesinden hopp rüya sahnesine... Orada en azından bir bakış, bir "Ben eve gideyim artık." falan olabilirdi.(Klasik Defne..) Ben izlerken Defne’nin o
anda hayal kurduğunu sandım. (Rüya görme sırası Defne’de... Ona rüya görmeler, bize
de onun gerçekleştiğini görmeler yakışır. :) Sabah
uyanınca ne oluyoruz dedim ama olsun, rüyanın güzelliğinin hatırına susuyorum. Tabii
bir de Sinan’ın evinde çorba yaptıkları sahne.. Orada da bir şeyler yarım
kaldı. "Onlara yarım kalmalar yakışır." mı diyor acaba yönetmen :)