İçerikteki duygular aşırı derecede ruhsal bozukluk
yaratabilir.
Perdede akan yazılar. Fonda Sezen Aksu…
Elim telefona gidiyor. O sesi duymam lazım.
Sevgilimin sesi değil. Ceren'nin sesi.
Telefon çalıyor. Ceren soruyor: "Esra nasılsın, ne oldu?" Sadece, "bir film
izledim ve sesini duymak istedim" diyebiliyorum. Gözümün önünde Barış’ın
bakışları, Efsun'un gözyaşları, fonda
Sezen Aksu...
Delibal, Çağatay Ulusoy ve Leyla Lydia Tuğutlu’nun baş rollerinde yer aldığı, iki gencin romantik dramını anlatan bir film. Yerli
bir romantik drama pek çekici gelmeyebilir ama Delibal izledikten sonra tanıdık
bir sese ihtiyaç duymanıza neden olan türden başarılı bir film. Başarısı
oyunculuklardan kaynaklanıyor ama bu filmden etkilenmeniz içinde olduğunuz ruh
haline de bağlı. Tüm filmler böyledir denilebilir ama Delibal’ı daha önce
izlediğimiz yerli yapımlardan ayırıp, kişisel tarihimize yerleşmesini
sağlayacak şey huzursuz, hüzünlü, çakırkeyif bir modda olmanız. Çakırkeyif
derken alkolden değil; aşktan ya da aşk acısından kafanızın dönüyor olması
lazım.
Mutluluk sonsuz olsun.
Filmin ilk 20 dakikası çok hızlı akıyor. Kim nasıl,
ne çabuk aşık oldu pek anlayamıyoruz. Ama zaten bahsettiğim gibi kafanız
çakırkeyif ise bir sebepten bu çabukluk sizi yine de içine alıyor. Sanki Barış
sizi elinizden tutmuş, kendi çevrenizde birkaç tur çevirmiş ve bırakmış gibi
oluyorsunuz. Aşktan başınız daha da dönüyor.
Filmin aradan önceki kısmı ise ince ince işlenerek gidiyor.
Aşkın da, ilişkinin de, seçimlerin de karanlık yanlarına şahit oluyoruz. "Seçenekler sizin değilse seçim sizin midir" sorusu ile zihnimiz başka türlü
dönmeye başlıyor. Filmin son kısmı ise
biraz kopuk geliyor. Barış karakterine dair, daha önce ipucunuz var ise
Barış’ın değişen ruh halini anlıyorsunuz. Ancak Barış karakterine dair, filmin
bel kemiğini oluşturan noktaya dair ipucunuz yoksa, film o noktaya sizi altını
doldurmadan getiriyor. “Çağatay güzel oynuyor, güzel aşık adam oluyor, bana
yeter” diyorsanız bu da bir seçenek. Ancak film, seyircisinin hikayenin sonuna “kızım
sana söylüyorum, gelinim sen anla” diyerek getiriyor. Barış'ın içinde bulunduğu
ruh halini, sonunda gösterilen flashbacklerle anlıyoruz ve “heee şimdi oldu" diyebiliyoruz.
Yazı devam ediyor...