Akademi
zirzop!
Perdede Efsun’un babası akademik başarıdan
bahsederken, kendimi seçimlerimi meşrulaştırırken buldum. Tek bir farkla: Ben de sosyoloğum ben de toplumsal cinsiyet
çalışıyorum ama beni bir Delibal bulmuyor.
Efsun'un babası her "akademi" dediğinde kendimi
düşündüm. Öte yandan, Efsun’un annesi,
“kalbinin sesini dinle” diye nasihat ederken, kalbimin sesini duyup
duyamadığımı düşündüm. Elim böğrümde kalbimin tik taklarını hissetsem de bu
atışların beni bir yere götürdüğünden emin olamadım. Yaşıyordum işte: Nefes al,
nefes ver!

"Akademi zirzop aşk şahane" desem de öykündüğüm Barış
gibi bir aşk değil. Kendi hayatını seçebilmek. Ceren sordu: Nasıl yaşamak
istiyorsun Esra? Bir bilsem. Hala bilmiyorum. Barış gibi o uçurumun kenarında
hayatımdakileri incitmemek adına kendimi incitiyorum. Pek çoğumuz gibi...
Bilmiyorum beni hangisi daha çok çarptı? Çağatay
Ulusoy'un duru, içten bakışları mı, gerçekten çaba sarf ettiği belli olan bateri sahneleri mi, Leyla Lydia
Tuğutlu'un bu kadar güzel ağlaması mı yoksa Sezen Aksu mu?
Benim için ikinci kez izlenilmesi gereken filmler arasında. Hatta kendimi iyi hissetmek istediğimde dönüp tekrar bakabileceğim bir film olarak yer alacak arşivimde.
Delibal filmini siz nasıl buldunuz?