“Dizi hakkında yorum yazanlar resmen özet yazıyorlar”
eleştirisinde bulunup kendim bu handikapa düşmüş olabilirim ancak bu yazı bir
‘İnadına Aşk’ yorumu olarak görülmemeli; aksine ona yapılan bir güzelleme, onun
bir tanıtımı ve de en önemlisi bu işin tüm mimarlarına yürekten bir teşekkür
olarak görülmeli.
İlk teşekkür Her hafta bıkmadan dinlediğim İnadına Aşk şarkısıyla başlangıç jeneriğini "kaymaklı lokum" sıfatıyla nitelendirebileceğim sesiyle renklendiren Gökhan Türkmen’e. Şarkının uzun versiyonunu yapması veya
diziye yeni bir şarkı bestelemesi için tüm ilham perileri onunla olsun.
Defne Aras’a hayat veren, pardon onu yaşayan, boyu 1.5
metre olsa da inatçı Laz kızı performansıyla devleşen, muazzam bir ekran
albenisine sahip sevgili Açelya Topaloğlu, seni tanımıyorum ama yansıttığın
enerjinin voltajı hiç düşmesin. Çünkü beyazcam her yeni dizisinde 20’li
yaşlarının başındaki başrol kadınlarına sevgi dolu babacan kucağını açıp hoş
karşılasa da, sen oyunculuğunla bir şarap misali her yeni işinde yıllanacaksın.
Can Yaman... Bir oyuncu ilk işinden bu kadar kısa bir süre
sonra kıskanılacak, imrenilecek kadar devleşebilir mi? Dans pistinde
birbirlerini hareketleriyle tamamlayan veya satrançta hamleleriyle ortaya
kusursuz koreografiye sahip dans koyan kişiler bile Açelya Topaloğlu ile
aranızdaki kusursuz iletişimi kıskanır. Sayenizde 28 bölümü takılmış plak gibi
izliyorum ve sürekli şu metaforu kullanıyorum: “Oyunculuğu bir nehir gibi
akıyor. Bazen taşkın, bazen durgun... Tıpkı gündelik hayatın kendisi gibi. O
kadar gerçekçi, o kadar kusursuza yakın ve hataları olduğunda ise o kadar
mütevazı ve bunları örtmeyi bilecek kadar da iyi”.
Say say bitmez, herkes karakterini giymiş üstüne. Fit!
Ne yalan söyleyeyim ilk bölümlerde Nilay Duru’nun Yeşim
Aras kostümünü şatafatlı bulmuştum. Fakat kısa sürede evrilmek, kendini
beslemek ve değişmek nasıl olur derseniz Duru’nun performansını
izleyebilirsiniz. Özellikle çocukluğumda tiyatro sahnesini dolduran
performansıyla yüzümü hep güldüren Ahenk Demir’le karşılıklı sahnelerinden
sonra ilk bölümlerde kendisi için biraz acımasız davranmışım diyorum.
Karadeniz erkeğini oynamıyor, yaşıyor. Sesiyle ortamın
oksijenini artırıyor, inadı ve doğallığı ile sabır taşını çatlatıyor, “Kıvanç
Tatlıtuğ’a benzerliğiyle dikkat çekiyor” haberlerini kendine özgü karizması ve
oyunculuğu ile kibarca halının altına süpürüyor, kadrodaki diğer oyuncularla
duygunun farklı tonlarına reflektörlük yapmada yarışan, bakışıyla bazen
rahmetli Tuncel Kurtiz’i hatırlatan Eren Vurdem, Çınar Barutçu kostümünü bir
terzi dikse bu kadar başarılı olmazdı.
Ve tabii performansıyla ‘şarkıcıydı oyuncu oldu’
etiketinin altını pamuklandıran, ‘Beni Anlama’ yorumuyla en iyi cover’lardan
birine imza atan Cem Belevi; “bir konservatuar mezunu oyuncular var bir de
Ankara’da konservatuardan mezun olmuş oyuncular var” ayrımının en kanlı canlı
kanıtlarından, âşığı maşuğa dönüştüren ve onu bir ozan misali işleyen Taner
Rumeli; “Her güçlü erkeğin arkasında bir kadın vardır” sözünün beyazcama
yansıması Leyla karakterini allayıp pullayan Yeşim Dalgıçer; gönlünü oyunculuğa
verip kendini geliştirirse oyunculuk gardırobunu bir odaya çevirecek Cevahir
Turan; “Bu adamı daha önce nasıl tanımam” dediğim, özlenilen mizahı tiplemeye
dönüştüren Mesut Yılmaz; damdan düşer gibi bir anda televizyon ekranlarına
düşen ve bunu da oldukça artistik yapan Büşra Çam; düğün derneklerde örtü
altına saklanmaya iten yaşlı teyzelerin genç kanı Songül’e hayat veren Gizem
Totur; güzel kız kontenjanından ufak adımlarla çıkan ve “Hey, oyunculukta da
pişiyorum” diyen İlay Erkök ve tabii haklarında güzellemeye gerek duyulmayan
Selim Gürata, Bilge Şen Ündüz ve Funda Eskioğlu…
Gündelik hayatın her rengini, kültürel kodları temele
yayıp üzerine kıvrak hikâye seyri ile keskin replikleri seren A. Ferda Eryılmaz
ve Nehir Erdem; oyuncuları yönetmenin bambaşka bir sanat olduğunu gösteren,
senaryonun yanına yüreklerini koyan ve en önemlisi bir yetenek katalizörü gibi
vizyonlarını paylaştıkları her oyuncuyu evrimleştiren yönetmenler Osman Sınav,
Yusuf Ömer Sınav, Mustafa Şevki Doğan ve Raşit Çelikezer...
Dipnot olarak kadroya yeni dâhil olan ve “Kiraz
Mevsimi’nde bir türlü beğenemediğim çocuğa ne yaptınız? Hangi ara bu kadar döktürür
hale geldi?” dediğim Aras Aydın ve her ne kadar bu üçüncü işi olsa da ilk ciddi
oyunculuk sınavını pekiyi ile geçen Eylül Su Sapan...
Tüm ekibin yüreğine sağlık ve bu geniş ailenin her hafta
deyim yerindeyse delirmesine alan tanıyan Fox TV’ye de teşekkürler!
RaniniTv’yi de bu ailenin bir haftasında ağırlamak isterseniz, sizinle o soğuk
taşta ben de oturur, Nilay Duru’yla ‘Kısmetse Olur’u izleyip onun hakkında
gıybet yapmaya razı olur ve sizinle birlikte sette delirebilirim. Ferah feza
inatlaşmanız dileğiyle…