Tarih
7 Ocak 1989, bir cumartesi akşamı. Sonraları
adı Trt-1 olacak Tv-1 kanalında Uzaylı
Zekiye'nin yerine Bizimkiler
isminde bir dizi yayınlanmaya başlıyor o akşam. Almanya'dan
Türkiye'ye kesin dönüş yapan Şükrü, karısı Nazan, kızları
Bilge ve oğulları Ali'nin Türkiye'de başından geçen olayların
anlatılacağı dizinin, Türkiye'de bir fenomene dönüşeceğini
sanırım o günlerde kimse tahmin etmiyordu.

Bu kadar mütevazı bir haberle başlayan dizimiz kalmadı artık.
Senaryosunu
Umur Bugay'ın yazdığı, yönetmenliğini Yalçın Yelence'nin
yaptığı dizi, 13 sene boyunca Türk televizyonlarının en çok
izlenen dizilerinden biri olmasının yanı sıra, Türkiye'nin
-şimdilik- en uzun süre yayınlanan yerli dizisi oldu.
Dizinin
ilk sezonlardaki hikayesi Şükrü'nün ailesi ve apartmanda bulunan
birkaç karakter etrafında dönerken, seneler geçtikçe ana
hikâyenin ekseni kaymış, apartman kalabalıklaşmış, dizide ön
plana çıkan bir aile, karakter kalmamıştır diyebiliriz.
Ama
dizide yaşanan bu değişikliğe rağmen, dizinin her bölümü
Ali'nin o bölüm hakkında anlattıklarıyla biterdi. Yani aslında,
Bizimkiler dizisini
biz hep Ali'nin bize anlattıklarından izledik.
Zaten bakıldığında
Ali daha ilkokuldayken başlayan dizi, Ali'nin ortaokul, lise,
üniversite dönemlerini, nişanlanmasını ve askere gitmesini
görmüş, Ali'nin büyümesi dizideki zaman geçişini bize gösteren
en önemli unsurlardan biri olmuştur. Ve planlanan bir final olmasa
da, güzel bir rastlantı olarak, Ali'nin askerden döndüğü bölüm
dizinin televizyonlarda yayınlanan son bölümü olmuştur. Bizimkiler
dizisi Umur Bugay'ın yazdığı bir
sinopsisten ortaya çıkar. Umur Bugay Bizimkiler'den
önce Kandemir Konduk'la beraber Perihan
Abla dizisini yapmış, Perihan
Abla'nın
bitmesi üzerine Bizimkiler dizisinin
ilk adımları atılmıştır.

Umur Bugay gençlik yıllarında tiyatro oyunculuğu da yapmış.
Umur
Bugay, diziyi ilk olarak “sürekli yeni bir iş ve macera arayan
Şükrü ve onun peşinde sürüklenen ailesinin maceraları”
şeklinde tasarladığını ancak sonrasında dizinin ekseninin diğer
karakterlere kaydığından bahseder.
Ancak Bugay'ın kaydığı eksenin, Bizimkiler'den
12 sene önce yazdığı Kapıcılar
Kralı filmindeki
eksen olduğunu, her iki yapımı da izleyen hemen herkes farkına
varacaktır. Aslına bakılırsa Umur Bugay ve Zeki Ökten'in 1976
yapımı Kapıcılar Kralı ve
1986 yapımı Yoksul
filmlerinde yarattıkları dünya, son derece doğru bir formülle
verilen bir Türkiye panoramasıdır. Kapıcılar
Kralı'nda
bir apartmanda ve Yoksul'da
bir handa var olan insanlar üzerinden, o dönemin Türkiye'si çok
başarılı bir şekilde gözlemlenmiş ve anlatılmıştır. Bu
doğrultuda Bizimkiler'in
gittiği yön de, baştan öyle planlanmasa da bana kalırsa son
derece doğru olmuş, Bizimkiler de
yayınlandığı süre boyunca bize gerçekçi bir Türkiye
panoraması çizmiştir.
Ama
bir yandan da 13 sene süren dizinin geniş bir hikayesinin
olmaması, diziyle ilgili en çok eleştirilen noktalardan biri
olmuştur. Dizideki karakter sayısı çoğalıp, sezonlar
ilerledikçe; karakterlerin hemen her bölüm benzer şeyleri
yaptıklarını, artık seyirci tarafından ezberlenen replikleri
olduğunu görürüz.
İlk
bakışta eleştirilecek bir durum gibi görülse de bana kalırsa
bu, aslında dizinin gerçek dünyaya çok benzemesinin bir
sonucudur. Çünkü farkında olmasak da hayatımız bu şekilde
geçiyor, her gün benzer şeyleri yapıyor ve konuşuyoruz. Sadece
bunu televizyon ekranında görmeyince fark etmiyoruz.
Seinfeld
dizisinin dördüncü sezonunda Jerry ve George Nbc'ye kendi
yazdıkları televizyon şovunu satmaya gittiklerinde, George'un
yazdıkları dizi hakkında söyledikleri aklıma geliyor. Kanal
yöneticisi dizinin bir bölümünü anlatmalarını istediğinde
George, o gün yaptıkları her şeyin dizinin konusu olabileceğini
söylüyor. Sabah uyanmak, diş fırçalamak, traş olmak, kahvaltı
etmek, işe gitmek gibi.
Seinfeld'in
konusunun “hiçbir şey hakkında” olması gibi aslında
Bizimkiler de tam
olarak öyledir. Genel olarak sadece karakterlerin arasındaki
ilişkinin konu edindiği ve diziye heyecan katılması için hiçbir
karakterin üç bölüm boyunca hastaneye düşmediği, cliffhanger
yaratmak adına hiçbir karakterin dizinin sonunda zor bir durumda
kalmadığı, izleyiciyi şok eden bir aşkın, ihanetin yaşanmadığı,
hayata daha gerçekçi bakan bir diziydi Bizimkiler.
Bu
bağlamda bir karakter dizisi olan Bizimkiler'den
bahsederken, olaylardan çok karakterler üzerine konuşmak daha
doğru geliyor bana.
Benim dizi içinde en sevdiğim karakterlerin başında
Cemil, ya da Cafer'in deyimiyle “Baykuş Cemil”, seyircinin
bildiği adıyla “Sarhoş Cemil” gelmektedir.

"Cafer, füzeleri aldın mı?"
Apartmanda
yaşayıp, sürekli pencerede duran, her şeye burnunu sokan karakter
Türk sineması ve dizilerinde epey işlenen bir karakterdir aslında.
Bizimkiler öncesi
ve sonrasında bu karakterlerden epey bir yazılmıştır. Ancak
Cemil kadar kendini sevdiren, iz bırakan karakter çok yoktur.
Cemil'in alkolik olup, evde yaşamaya başlamasından önce ne iş
yaptığından dizi içinde pek bahsedilmemiştir ama aslına
bakılırsa Cemil'in entelektüel bir altyapısı vardır. Çok kişi
hatırlamasa da Cemil'in bir roman yazmaya çalıştığı bölümler
bile mevcut dizide. Cemil'in sürekli pencerede olup, insanları
gözlemesinin önceleri nedeni, sonraları da mazeretidir belki de bu
kitap yazma hikayesi ancak bu yine de Cemil'in dizinin en renkli
karakterlerinden biri olduğu gerçeğini değiştirmez.
Bir diğer favori karakterim ise Halis'tir. Bir
jenerasyona "Dumkof" (Dummkoph) kelimesinin anlamını öğreten
Halis, Davut Usta ile Ulrike'nin (Ulviye) oğludur. Ekşi Sözlük'te
yazılana göre ise Halis,
Davut Usta'nın ilk eşinden olma oğludur. Bu konuda kaynaklar epey
sıkıntılı olduğu için kesin olarak bir şey söyleyemesem de
Halis'in Türk televizyon tarihinin en başarılı karakterlerinden
biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bunda elbette en büyük
pay, yaratıcı Umur Bugay ve oyuncu Ali Uyandıran'dadır. Ülkemizde
Emmy tarzı bir ödül verilse, eminim ki Ali Uyandıran, Halis
rolüyle en az iki Emmy ödülü almış olurdu. Halis'in yaşıtı
insanlara göre zekasının biraz daha farklı olduğunu
söyleyebiliriz.

Halis, operada şarkı söyleyen kadınları Tertip'e anlatıyor.
Ve Halis'in kadınlara olan ilgisinden bahsetmeden
geçmek olmaz. Ayla Hanım'ı her gördüğünde ona olan ilgisini
gösteren Halis'in, yine de dizi boyunca en büyük aşkı Dilek
olmuştur. Önceleri Davut Usta'nın yan dükkanında bulunan
mağazada tezgahtarlık yapan, sonrasında ise Davut Usta'ların
yanında işe giren Dilek (Binnur Şerbetçioğlu), Halis'in olduğu
kadar Tertip Galip'in de platonik bir aşk beslediği bir kızdır.
Ancak Dilek'le Halis'in arasındaki fırtınalı ilişki dizi boyunca
bir türlü nihayete ermez. Dilek'in zaman zaman Halis'e yüz
vermesi, yüz bulan Halis'in Dilek'e aşırı tepkilerde bulunması
ve Davut Usta'nın Halis'in ensesine patlatmasıyla sona eren olaylar
silsilesi bir süre sonra dizinin vazgeçilmez durumlarından biri
olur.
Aslına bakılırsa dizi içinde sevdiğim daha birçok
karakter var. Yengeç Hüseyin, Tak Tak Sedat, Kapıcı Cafer, Katil
Yavuz ve Muhasebeci Ergun gibi.
Ama yine de benim için en unutulmaz karakter Sabri
Bey'in kayınvalidesi Suna Hanım'dır.
Tıpkı Ali Uyandıran'ın oyunculuğu gibi bence Latife
Saruhan'ın da bu rolde çok başarılı bir performansı vardır. 9
sene boyunca Alzheimer hastası bir karakteri, hem de bu kadar
başarılı canlandırmak bana kalırsa oldukça zor ve önemli bir
iştir. Latife Saruhan bu performansıyla yaşadığı dönem boyunca
ne kadar övgü almıştır bilemiyorum ama bana kalırsa ardından
ne kadar övülse az bir performansı vardır.

Suna Hanım'dan beklenmeyen ama hep güldüren tepkiler.
Suna
Hanım'dan bahsedip de Türk televizyon tarihinin en ismi bilinmeyen
oyuncusundan bahsetmeden geçmek olmaz. Gerçi ona oyuncu denmesi de
ne kadar doğru olur bilemiyorum. Bahsettiğim kişi, Suna Hanım'ın
vefat etmiş eşi Rüknettin Bey'dir. Rüknettin Bey'in fotoğrafı
senelerce Sabri Bey'in evinin başköşesini süslemiş, Rüknettin
Bey sadece fotoğrafıyla unutulmaz bir performans çizmiştir.
Ruknettin Bey'in kim olduğu ise halen açıklığa kavuşmamış bir
sırdır. Bizimkiler'in
Facebook (https://www.facebook.com/bizimkilerfanpage?fref=ts)
sayfasında bu konuda yapılan tartışmalarda, bu fotoğrafın
eskiciden alındığından, sette çalışan birine ait olduğuna
kadar çeşitli teoriler ortaya atılmışsa da bu konu hakkınde
kesin bir cevaba ulaşılamamıştır.

"Pehlivan gibi maşallah rahmetli."
En az karakterler kadar akılda kalan bir diğer unsur
olan dizideki hayvanlardan bahsetmeden olmaz. Özellikle Cafer'in
apartmanın girişinde duran ve herkese duruma göre laf atan
papağını Maşuk, bu anlamda ilk akla gelen hayvandır. Halis'in
köpeği Abadi, Ayla Hanım'ın kedisi Tontoş ve Katil Yavuz'un
horozu Prens ise dizideki diğer hayvanlardır.