Sefirin Kızı: "Alaca kuş uçtu..."

Sefirin Kızı:
Sevgi... İnsanoğlunun en büyük gerçeği ve en büyük yalanı. Uğruna ölmeye de yaşamaya da değer olan yegane şey. Sevdi Nâre. Hayat ona kimi sev dediyse sevdi. Bir insan bir insanı ne kadar çok sevebilirse o kadar sevdi. Önce babasını sevdi Nâre, kızların ilk kahramanları babaları olurdu çünkü. Ama daha düşmeden tutması gereken baba figürü hayatının en büyük düşüşünde yardım etmesi için uzattığı ellerine yüz çevirdiğinde tanıştı sevginin yalan tarafıyla. Yine de vazgeçmedi sevginin gerçek tarafına inanmaktan. Kanayan kalbini gerçek sevginin varlığına olan umuduyla sarıp inancına tutunarak tekrar kalktı ayağa. Gerçek sevgi yaraları saran, ruhu iyileştiren bir şeydi. Yaşamaktan yorulduğunda sevginin köşesine sığınırdı insan. Derin derin nefesler aldırırdı ona bu sevgi; tüm korkularını, üzüntülerini unuttururdu. Nereden bildiğini bilmiyordu ama içinde bir yerlerde hissediyordu işte onu. İnanıyordu.



Sığındı Nâre. Sevginin gerçeğine inanmak için elinde kalan son şeye, aşkına, sığındı. Sancar Efe, “sözünün eri” bir yiğit. Gözlerinin içi ışıyor Nâre’nin ona bakarken. O yanındayken deniz kabukları kanatlanıp melek oluyor, uçuşup dudaklarında ömürlük bir söze dönüşüyor. Daha bilmiyor Nâre, bilmiyor kurtuluş diye sığındığı kalbinin ona en büyük kâbusu yaşatacağını.

Biri gelse dese inanmazdı herhalde. “Seven sevdiğine bunu nasıl yapar, hele benim sevdiğim?..” derdi. Ve eklerdi şüphesiz: “Ben ona nasıl kıyamadıysam o da bana kıyamaz...” Hem haklı hem haksızdı Nâre. Haklıydı, çünkü sevmek gerçekten de “kıyamama” duygusunun üzerine kurulmuş bir şeydi. İnsan sevgisi uğruna kendi kalbini paramparça etmekten çekinmez ama söz konusu yâr dediği insanın kalbi olunca ona gram acı değsin istemezdi. Ona böyle ağır bir yük yüklemeyi bırakın, var olan yükünü kendi yüküne katmaya çalışırdı.

 

Ve haksızdı da Nâre. Hayatın ona Sancar’la yeni bir şans verdiğini düşünmekte haksızdı. Boğucu, hapsedici bir kıskançlığı kuşatıcı bir sevgi olarak görmekte haksızdı. Sevginin gerçeğini yine yanlış yerde aramıştı. Hayat onu gerçek maskeli yalandan sevgilerle sınıyordu yine. Ve o gece... O gece o kapının ardında düştü o yalandan maske. Sevgi maskeli egoyu gördü Nâre, güç maskeli korkaklığı. Efeliği nârâ atmaktan ibaret sayan, yere iki diz vurmakla “sözünün eri” yiğit adam sayılan nicelerinden biri düşmüştü onun da payına. Sesini duyurmaya, o tabularla sıkıştırılıp taşlaşmış kalbin gerisine ulaşmaya çalıştı son kez. Başaramadı. Duymak istemeyene kim neyi duyurabilmişti ki? “Benden bu kadar.” dercesine kalktı çöktüğü yerden. Alaca kuş özgürlüğüne doğru yürüyecek, melek kanatlarını takarak bedenini dünyaya bırakıp ruhunu göğün mavisine bulayacaktı. Uçuruma doğru yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı... Yârim deyip de yanıldığını ardında bırakarak bildiği tek gerçek yâre bıraktı kendini. 

O yârin dibinde bir son aramıştı Nâre. Yeni bir başlangıca gücü kalmamış olanların aradığı türden bir son. Altüst olmuş hayatını geride bırakabilmek için ona verilmiş tek bir şans... O uçurumun onun ölüm nedeni değil, yaşama sebebi olacağını nereden bilebilirdi? Şems der ki: “Hayatının altüst olmasından korkma, nereden biliyorsun altının üstünden daha iyi olmayacağını?..” Nâre de hayat sandığı yerde kâbusunu yaşamış, ölüme gittiğini düşünürken ise mucizesini bulmuştu. o güne kadar hep gerçek sevgiyi aramıştı. Hiç tadamadığı bir sevgiye hasret kalmıştı. Tam da pes ettiği ânda o hep hasret kaldığı gerçek sevgiye kavuşturdu onu hayat. İçine öyle bir can, öyle bir umut koydu ki tüm çektiklerinin kefareti gibiydi. Hayat onun melek olup uçmasını değil, bir meleğe annelik etmesini istemişti. Ta ki gücünün yettiği yere dek...



Evet... Öyle hassas, öyle ince bir konu ki yanlış yorumlanabilecek bir ifade kullanmaktan gerçekten çekiniyorum. Böyle bir konuyu bu şekilde işlemek gerçekten çok cesaret istiyor. İnce bir ipin üzerinde değneksiz yürümeye çabalamak gibi bir şey. Düşmemek neredeyse imkansız ama ya düşmezsen?.. Şöyle bir toparlarsak burada esas nokta Nâre karakterinin bundan sonra nasıl ilerleyeceği. Eğer eskinin hissine aldanmayıp kendine yeni bir yol çizebilirse ben tamamım. Ki izleyicilerin çoğu da böyle düşünüyor. Ben daha oyuncular, ana hikâye bile belli olmadan Ayşe Hanım’la Nehir Hanım’ın kalemine güvenerek izleyeceğim demiştim. Bu yüzden içimden bir ses onların da kafasında benzer bir şey olduğunu söylüyor. Bir destanı değil, sonrasını anlatmak üzere yola çıkan bir hikâye, realiteye daha yakın işlenir. Tabii ki her dizi bir mesaj vermek zorunda değil ama böyle bir konuyu seçtiklerine göre bir sevda hikâyesinden ziyade anlatılmak istenilen bazı şeyleri izleyeceğimizi düşünüyorum ve tabii umuyorum. Zaten karakter olarak da ilk ânda fikir beyan eden bir insan değilim, hem özel hayatımda hem de eleştiri bazında biraz daha beklemeyi tercih ediyorum. O ilk büyük tepkiyi verenlerden de naçizane ricam bu, bir müsaade edin hikâye de karakterler de biraz kendilerini açsınlar, anlatsınlar. Sonrasında ben yine buradayım. Hem Twitter’dan, hem de yazı yorumları kısmından ulaşabilirsiniz detaylı konuşuruz. Saygı çerçevesini koruduğumuz müddetçe kimsenin birbirini anlamakta güçlük çekeceğini düşünmüyorum. 



Saat geç oldu, o yüzden müsaadenizle oyunculara hemen bi gelmek istiyorum. Öncelikle Neslihan Atagül’ü izlemeyi gerçekten çok özlemişim. O kadar güzel Nâre olmuş ki... Kara Sevda’daki anne ve güçlü kadın profili yeni bir açılım yapmış sanki. Çok yakışmış gerçekten. O taze âşık oldu, kırık hâyâllerine yeni ümitler eken bir gelin oldu, en yakını sandığında bir ânda el oldu, acı çekti, ağladı, anne oldu, gülümsedi... Ben de öylece hayranlıkla izledim. Gerçekten emeğine sağlık hem o hem de küçük Melek “Beren Gençalp” gerçekten çok iyi olmuşlar. Aralarına hasretlik girdi ama ben ikisinin sahnelerini sabırsızlıkla bekliyorum. 



Engin Akyürek... Oyunculuğuna, kişiliğine, duruşuna gerçekten hayran olduğum bir isim. Neslihan’la partner olacaklarını öğrendiğimde gerçekten çok sevinmiştim. Kimyaları tutan, pırıl pırıl iki oyuncu. Kim sevinmez ki?.. Tabii Sancar’la tanışmadan önceydi bu. Şu aşamada tabii ki Nâre ve Sancar diye bir ikili olamaz artık. Olsa olsa Melek’in anne babası olarak kalmalılar. Zaten Nâre’nin nikâh gerçekleştikten sonra kendini göstermesi de bir mesajdı sanki, oradan daha bir yolumuz yok. “Yerine Sevemem” eşliğinde o nikah masasında oturan mutsuz adamın yaptığı şey yüzünden köpek gibi pişman olmuş, kendini bir türlü affedememiş ve hayata küstüğü için de annesinin zoruyla bir kızla evlenmeye razı gelmiş biri olmasını isterdim. O zaman şarkı daha anlamlı olurdu, hikâyeye de daha kolay adapte olurduk gibi geldi. (Tabii benimki romantik bir düşünce, realitede gerçek pişmanlığa çok rastlanılmıyor. İyi hâl indirimi için ilikleniyor sadece o düğmeler.) Hâlâ kendini haklı gören, kavgacı, kaba ve kalp kırmaktan korkmayan bir Sancar’la karşılaşmak gerçekten sarstı beni. O kadar geçen zaman ve “sevdiği” kadını kaybetmesi hiç mi bir şey değiştirmemiş dedim. Bu durumunu annesinin baskısı, içinde yetiştiği tabu toplumu ve cahilliğine veren yorumlar okudum. Kesinlikle katılmıyorum. Sevmek öğrenilen ya da öğretilen bir şey değildir. Sevginizi nasıl göstereceğinizi belki size toplum öğretir ama o öz size aittir. Nâre’yi sadece kovsaydı bir nebze topluma mal edilme ihtimali olabilirdi ama o öncesinde sevdiğini iddia ettiği kadının boğazına yapıştı. Daha önce ona bir kez bile yalan söylememiş olmasına rağmen onun sözüne inanmadı. Bunları kişiye toplum öğretmez, bu kişinin kendisidir. 

Çekim açısının mükemmelliğine bakar mısınız?..
Çekim açısının mükemmelliğine bakar mısınız?

Zamanla hatasını anlayacağı, köpek gibi pişman olacağı belli ama Nâre adına o tren çoktan kaçtı Sancar Efe. Boşuna öyle sevdalı taklidi bakışlar atıp durma. Toprağın altına bir iki hatıra gömdüğün zaman değil, dokuz sene önce o kulübede bir genç kızın yüreğini gömdüğün zaman bitti her şey. Engin Akyürek başrol, geri planda kalmasını tabii ki de beklemiyoruz. Ama Melek üzerinden devam edecek gibi görünüyor. Melek’e iyi bir baba olması onu affettirmez ama kalbindeki karanlığı dağıtır. Menekşe de Melek’in üzerine oynamaya kalkmazsa istediği yer onun evi olabilir hiç sıkıntı değil. Onca yıldan sonra geri döndüğünde Sancar'ı evlenmek üzereyken görmek Nâre'yi sarstı evet, bu normal bir tepki o kısmı yargılayamayız. 



Menekşe'yi kendisinin layık görülmediği eş, gelin pozisyonunda görmek ilk başlarda bir burukluk da yaratabilir bu kısım da gayet normal. Ama sonrası olmamalı. Kıskançlık tarzı bir sahne de yaşanmaz umarım çünkü Nâre'yle Sancar arasında Menekşe'den ve deftere atılan bir imzadan daha büyük engeller var. Sancar gibi... O yüzden bundan sonra Nâre'nin daha güçlü olması, kendini Sancar'dan koruması lazım. Sancar'ın bundan sonra Nâre için yapabileceği tek şey kızına sahip çıkması, onu yalancı çıkarmayarak iyi bir baba olması. Ötesi yok. (Nâre'nin hastalığı için de birkaç tahminim var, biraz daha işlensin onun da üzerine konuşuruz.)

Nâre ve Melek’ten sonra en sevdiğim karakter Uraz Kaygılaroğlu'nun canlandırdığı Gediz oldu. Sancar'a attığı “Evden attığın kadın benim evimde. Ha bi de, Allah belanı versin sağdıç.” mesajına bayıldım. Nâre bugüne kadar hep yalnız mücadele etmiş, tek başına çok güzel büyütmüş kızını. Bundan sonrasında omuzlarındaki yükün birazını Gediz'le paylaşmasını bir erkeğin “himâyesi” altına girmek olarak değil de gayet normal bir biçimde “bir insandan” destek almak, nihayet birinin onu koruyup kollaması olarak görmek bu kadar zor olmasa gerek. Nâre bir kadından önce bir insan. Etten, kemikten, candan bir insan. Bugüne kadar çok yoruldu, kimse ona inanmadı güvenmedi bu kadarı hakkıdır artık. Gediz gibi güzel yazılmış bir karakterin ikinci adam olarak kalması beni üzer, Sancar'ı baba Gediz'i aşk tarafında izleyebilsek ne güzel olurdu. Elalemi bırakın daha kendi annesinin karşısında dik duramayan bir Sancar'la “Oğlum böyle bir şey yapmaz diyeceksin anne. De bakayım: Oğlum böyle bir şey yapmaz.” diyen bir Gediz. İkisini de denemeden bence tarafınızı seçebilirsiniz...



Son olarak bölümün girişine, kullanılan fon müziklerine, yaratılan görselliğe de hayran kaldığımı söylemek istiyorum. Teknik ekip çok özenli çalışmış. Film gibi görüntüler... Umarız diğer bölümlerde de bu özen devam eder. Güzel iş olmuş. Birkaç noktanın altı çizilir ve Nâre'nin Sancar'a karşı tutumu netleştirilirse güzel olan reytingleri daha da artarak devam eder diye düşünüyorum. Emeklere sağlık...

Yorumlarda buluşalım. 
Sevgiyle kalın!..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER