Bir taraf rengarenk, bir taraf alabildiğine gri ve eski...
Ezgi Çeltek
Bir cumartesi akşamı evdeyim ve yapacak hiçbir şeyim
yok. “Televizyonda ne var diye bir baksam mı acaba?” dedim ve Kanal D’de Gülizar’ın başlayacağını hatırladım!
Bilen bilir, normalde yerli dizilerle pek aram yoktur. Gereksiz dram ve
entrikayla bezenmiş, her sahnesinden acı fışkıran ve bütün geceyi kaplayan
aşırı uzun Türk dizileri hiç cazip gelmez. Halihazırda izlediğim iki tanesiyle (İstanbullu Gelin, Ufak Tefek Cinayetler) full kapasiteme
ulaştığım için başka birini daha izlemeyi hiç düşünmedim. Fakat fragmanını ilk
izlediğimde “Acaba mı?” dedirtti bana Gülizar.
Bir kere yönetmen koltuğunda her filmini bayıla bayıla izlediğim Çağan Irmak
var, en azından bir kereliğine bile olsa izlememem mümkün değildi! O yüzden iyi
ki denk gelmişim diyor, ilk izlenimlerimi aktarıyorum.
Öncelikle şunu söylemeden geçemeyeceğim; İzmir’e
aşık biri olarak, dizide gördüğüm İzmir manzaralarına hayran kaldım. Zaten
sürekli dilimde, özleyip duruyorum, insanın bu kadar mı damarına basılır?
Güzelim Karataş’la, Konak’la, Alsancak’la, Kordon’la ne güzel bir kompozisyon
oluşturulmuş. Gülizar’ın (Farah Zeynep Abdullah) seslendirdiği Bir El Lazım adındaki Çiğdem Erken şarkısına ne güzel bir klip çekilmiş, sanırım en beğendiğim şey bu oldu.
Gözlerimden kalpler fışkırarak izledim. Farah Zeynep’in sesine, yorumuna,
yüreğine sağlık!
Konuya gelecek olursak... Efendim çok varlıklı ve
köklü bir aile varmış. Bu aile, mandıracılıkla uğraşırmış. Ailenin biricik oğlu
Mehmet Rıfat, aşık olmadığı bir kadınla (Candan) evlenip yuva kurmuş. Bir de
Tuğrul (Berk Erçer) adında oğulları olmuş. Daha sonra Esma’ya aşık olmuş. Esma’yla yaşadığı yasak aşktan da bir kız
çocukları olmuş. İşte bu kız bizim Gülizar. Daha sonra Esma, çalıştığı pavyonun
sahibinin abisiyle ortadan kaybolmuş. Gitmeden önce de Gülizar’ı en yakın
arkadaşı Suzan’a (Ebru Cündübeyoğlu) emanet etmiş. Gülizar büyüdüğünde annesini
kayıp, babasını da ölü biliyormuş. Kendisi bol kıymalı biber dolmalarını
rüyasında görüp açlık çekerken, ödeyemedikleri fatura yüzünden odalarda ışıksız
otururken, aslında 45 dakikalık uçuş mesafesinde çok zengin bir ailesi olduğundan habersizmiş. (Dolma kısmı beni gerçekten yaraladı).
Şimdi bu hikayede iki farklı dinamik var. Birincisi,
hikayenin İzmir tarafı. Gülizar kızımız, ona kol kanat geren Suzi’si ve onun
deyimiyle “eklenti” Fettah’ı (Berkay Ateş) yanı başında, fakir ama renkli bir
hayat yaşıyor İzmir’de. Bir kere Farah Zeynep ve Ebru Cündübeyoğlu’nun
enerjileri müthiş! Harika bir uyum yakalamışlar birlikte. Farah Zeynep zaten
şimdiye kadar izlediğim tüm dizi ve filmlerde çok doğaldı. Ben de onun bu
doğallığına, içtenliğine bayılıyorum. Ebru Cündübeyoğlu da canlandırdığı rolleri
kalıp gibi taşımayıp, o role gerçekten bürünenlerden. Bu nedenle izlemekten çok
keyif aldığım bir hanım kendisi. Bir de tövbe estağfurullah, nasıl benziyorlar
birbirlerine ya? Gerçek kızı olsa ancak bu kadar olur! Bir an düşündüm, “Bu
Gülizar aslında Suzi’nin kızı olmasın?” dedim, o derece bir benzerlik. Du
bakalım, bu gözler neler görecek. Daha önce Anne
dizisinde “kötü adam” rolündeki Berkay Ateş de bu sefer daha tontiş, daha
canayakın bir karakteri canlandırıyor. Anne dizisini izlemediğim için çok yorum
yapamam, ama Fettah karakterini son derece sahici portrelemiş Berkay Ateş. CUK
oturmuş hatta, ben çok beğendim. Yalnız Fettah’cığım, maşallah yüreğine sağlık.
Resmen 15 dakika bip dinledik sayende. Ne küfür repertuarı varmış sende mübarek
^^
Hikayenin bir diğer ayağı ise Trakya dolaylarındaki
Sepetçigiller. Açıkçası ben bu aileden pek hoşlanmadım. Buz gibi, gıpgri, donuk ve eski bir aile. İzlerken fark ettim ki İzmir sahnelerinde gözlerimi hiç ayırmadan
ekrana bakıyorum. Fakat Sepetçigil sahnelerinde hemen tırnaklarımı törpülemeye
başlıyorum. Hiç çekmediler beni, adeta bir Adams Ailesi. Gülizar’ın babaannesi
Hayriye rolündeki Şerif Sezer, b
ayıldığım bir oyuncudur.
Şimdiye kadar izlediğim her rolde çok beğenmişimdir. Burada henüz öyle sivrilen
bir imajı olmadı, ama ilerleyen bölümlerde Gülizar’la ılımlı bir ilişkilerinin
olacağını seziyorum. Şimdiden büyük bir arızanın habercisi olan, Gülizar’ın
abisi Tuğrul inanılmaz itici bir karakter. Beni buna inandırdığı ve ekrandan
doğru sinir ettiği için Berk Erçer’i de tebrik etmek istiyorum. Sana gerçekten
uyuz oldum Tuğrul. Gülizar’la aynı yaştaki kardeşi Mine’nin de (Sevtap Özaltun)
kim nereye çekerse oraya gidecekmiş gibi bir hali var. Sanki hayatta başka
hiçbir derdi yok da tek hayali kahyalarının oğlu Murat’la (Berk Cankat)
evlenmekmiş gibi. Mesela Sevtap Özaltun’un böyle benzer rollerle kendini tekrar
etmesi beni rahatsız ediyor. Tamam iyi bir oyuncu, ama ya çok şanssız ve
karşısına başka fırsat çıkmıyor, ya da kendisi özellikle bunu seçiyor. O ayrımı
yapamıyorum, ama keşke kendisini daha farklı karakterlere bürünmüş olarak
izleyebilsem de potansiyelini görsem. Bu da böyle bir temennim işte.
Sonuç olarak bir tarafta rengarenk, capcanlı, çok
dinamik bir İzmir hikayesi var ve ben bu hikayeyi bayıla bayıla izledim; diğer
tarafta ise renksiz, cansız, tekdüze bir çiftlik hikayesi var. İkinci kısım
“Beni izleme!” diye bağırdı, açık konuşayım.
Kimi sahneler de bunların çok üstünde, başka hiçbir
destekleyici unsur olmaksızın, sadece bakışlar ve kısa cümlelerle bile zirveye
oturmayı başardı benim gözümde. Mesela Suzan’ın Bahri Bey’le konuştuğu sahne.
Mesela Gülizar’ın babasıyla tanıştığı sahne. Duygu yoğunluğunu – hem de neredeyse
hiç müzik olmadan – dosdoğru bir şekilde iletmeyi başarmışlar. Bunun için o
sahneleri canlandıran oyuncuları da, o duygu aktarımını öngören yönetmeni de
alkışlamak lazım. Çok sevgili Farah Zeynep Abdullah ve Ebru Cündübeyoğlu başta
olmak üzere tüm oyuncu ekibini tebrik ederim, yüreğinize sağlık. Çağan Irmak
Bey, sizi epey beğeniyorum. Babam ve
Oğlum’dan beri kalbimde bir sızısınız.
İlerleyen bölümleri büyük bir sadakatle izler miyim
bilmem. Cumartesi günleri yayınlanacak olması dezavantaj ne yazık ki. Ama denk
geldiğim zamanlarda merak edip bakacağım bir dizi diyebilirim. Konu olarak
muhteşem ötesi diyemesem de, genel olarak ortalamanın üzerinde bir yapım çıkmış
ortaya. Emeği geçen herkesin eline sağlık. Tüm ekibe başarılar dilerim.
Sevgiler ^^
Yazı devam ediyor...