Bu hikaye başka bir hikaye, bu bizim
hikayemiz...
Eda Nurçin
Dizinin hazırlıklarına başlandığı andan
itibaren arkasından söylenen iyi kötü her türlü eleştiriyi toplayarak gelen,
biz izleyicilerin yeni sezon da en merak ettiği işlerden biri olmayı başaran
dizi Bizim Hikaye’mize sonunda kavuştuk. Birçoğumuzun severek izlediğine emin
olduğum Shameless'in yasal uyarlaması olan Bizim Hikaye dizisi için söylenecek
çok söz var aslında. Fakat hepsinden önce açıklık getirilmesi gereken daha
önemli bir konu olduğunu düşünüyorum. Uyarlama (tamamen alıntılıyorum)
‘yabancı dilde yazılmış bir eseri, çevrildiği dilin, konuşulduğu toplumun yaşayışına, inançlarına, duyuş ve düşünüşüne uygun
duruma getirildiği serbest çeviridir.’ Emeğe saygısızlık yapmak hayatım boyunca
karşılaşmak istemeyeceğim, karşılaşanların da arkasında dik şekilde duracağım
bir olaydır. Bizim Hikaye’nin gidişatı, yayın hayatı nasıl olur, ne kadar olur
şu an bilemeyiz fakat şartları elverdiği kadar üzerinde uğraşılmış güzel bir
uyarlama gördüm ben.
Gelelim asıl hikayemize! Hazal Kaya ve
Burak Deniz… Nasıl minnoş bir uyum yakalamışlar belli değil. Hani kimyaları
tutmuş klişesi vardır ya, heh tam da öyle olmuş işte! İster istemez Feriha
havasını görmeyi korkarak beklediğim Hazal Kaya’dan gram o hissiyatı almadım.
Ne büyük başarı onun için. Burak Deniz ise ekranda bir an önce görmeyi
beklediğim isimdi. İyi ki gördük, çok güzel gördük, daha güzel göremezdik.
Oyunculuğunu ayrı samimiyetini apayrı sevdiğim bir oyuncu kendisi. Rahmet,
Hikmet, Fikret, İsmet ve Kiraz’a gelecek olursak, isim seçimleri ‘eeh yani,
tamam da neden?’ diye az bir burun kıvırtıyor olsa da seçilen castı beğendiğimi
belirtmeliyim.
Asıl oyuncu, hikaye değil de bölümü
izleme sebeplerimin başında gelen en büyük etkeni ise sona sakladım. Reha Özcan!
Hayranlığımı da, muhteşemliğini de, tarif etmeye söz bulamıyorum. Dizi
uyarlanacak haberlerini okuduğum da sarhoş baba rolünü oynayacak ismin Reha
Özcan olduğunu gördüğüm an sırf onun için bakarım dediğimi biliyorum. Öyle de
yaptım. Önceki işlerini severek izlediğim Reha Özcan net bu dizinin izlenme
sebebi olabilir.
Yeni başlayan bir diziyi izlerken ilk 20
dakika bizi çektiler çektiler yoksa al kumandayı eline zap zap. Bu hikayede 20 dakika boyunca çekildim ve izlemek istedim. Daha sonra bir şey oldu
sanki. Biri bölümü döngüye almış gibi bir yavaşlama başladı. "Şimdi olayımız ne
yani?"havasına büründüm. Çamaşır makinesi aşağı, çamaşır makinesi yukarı durumu
oluştu. Bölümün sonu nasıl olcak acabadan çok ne zaman bölümün sonu gelecek
derken buldum kendimi bir ara. Bir anda da bölüm bitti zaten onu da pek
anlamadım açıkçası. Yani somut olarak "şudur!" diyebileceğim bir eksikliği tarif
edemiyorum ama bir eksiklik olduğunu düşünüyorum kesinlikle. İlerki bölümler de
hikayenin oturacağını umuyorum.
Serdar Gözelekli’nin yönetimini
beğendiğimi de eklemeden geçmek istemem. Jenerik de diziye eğlenceli bir hava
katarak hareketlendirmiş çok da uyumlu olmuştu, bence.
Fakir, sarhoş ama gururlu(!) bir baba, 5
kardeşine bakan anne -hatta ek olarak baba- rolünü üstlenmiş bir abla, değişik
bir tiplemedeki esas oğlan ve bel fıtıkçı komşu. -bel fıtık olayına tebessüm
ettiğimi de itiraf edeyim yeri gelmişken- Zengin kız/erkek, şato evler ve lüks
arabaların çoğunlukta olduğu diğer dizilerin yanında böyle bir hikaye belki de
çoğu kişiyi çekmeyecektir. Fakat dizi genelde görmezden gelinen çok daha gerçek
bir hayatı barındırıyor. Ve bizler çoğunlukla beğenmemeye odaklı bir izleyici
grubu olduğumuzdan en hafifinden bile olsa bir pürüz buluyoruz. Hatta pürüzü
geçip eleştirinin ve yorumun suyunu çıkararak, ön yargıların bizlere vermiş
olduğu kin ve at gözlüğüne dayanarak acımasızca şeyler söyleyip, yazabiliyoruz.
Emin olun çok daha beter uyarlamalar gördü bu televizyon ekranları. Zaten
yabancısıyla bire bir aynı yapsalar ayrı eleştiri, yapmasalar ayrı eleştiri
gelir orası da apayrı bir çelişkidir. En başında da belirttiğim gibi her şeyden
önce emek var. Umarım emeklerinin karşılıklarını alırlar.
Peki, önümüzdeki bölümlere şans verir
miyim? İşte benim problemim de burda başlıyor. Perşembe akşamının dizi
trafiğinde boğulmamıza az kaldı. Sizce de bu kadar dizi fazla olmadı mı bir
akşama? Şu an izlediğim iki dizi zaten vardı, henüz yeni sezonuna
başlamamış dizilerimizi söylemiyorum bile. Önümüzdeki haftalarda başlayacak
yeni diziden hiç bahsetmeyelim hele. Hangi biri izlenecek bir akşamda,
hangileri sağ çıkacak bu savaştan? Bazılarını feda etmek mecburiyettendir.
Ben,
haftaya devam etmeliyim mutlaka diyecek kadar bağlanamadım sizin hikayenize
maalesef. Kendi hikayelerime dönmeyi düşünsem de bir gözüm hep üzerinde olacak
ama mutlaka. Yolu açık olsun…
Yazı devam ediyor...