Bütün bunlarla birlikte hiç beğendiğim noktası yok mu peki işin? Var, olmaz olur mu? Ara ara takıldığım tümseklere rağmen var hem de...
Ama baştan anlaşalım bir miktar sevgi seli okuyacaksınız, çünkü -gördükçe içim kıpır kıpır olduğundan- büyük harflerle yazacağım; ASLI ENVER.
Kavak Yelleri dizisi ile tanıştığım ve o günden bugüne oyunculuğunu hep beğendiğim, bir kadın olarak güzelliğine iç çekerek baktığım, dışarıdan görebildiğim kadarıyla naifliğine, sempatisine ve enerjisine hayran kaldığım… İşi teknik olarak anlatmam gerekirse plastik malzemesini güzel kullanan, kullanmasına imkan verilen, yetenekli bir aktris.
Küçücük bir parantez açacağım buraya, imkan verilen diyorum çünkü makyaj, ışık, açı üçlüsü ile ne felaketler görür ölümlü gözlerimiz bir düşünün.
Bölümün başladığı andan bitişine kadar gözlerimi Aslı Enver’den daha doğrusu Süreyya’dan ayıramadım. Her mimiği, bakışı, cümlesi o kadar geçti ki bana sanki telefonumda numarası var Süreyya'nın; “Araşırız canım, öpüyorum.” diye telefon kapatırız. Öyle gerçek ve tanıdık... Ev topuzu ve pijamalarıyla, eline cips alıp hırsla yerken hep bizden.
Kostümlerin hoşluğuna ve taşınmasına değinmiyorum bile. Yalnız rica edeceğim o şapkanın markasını, yününü bir şeyini söyleyin…
Salih Bademci’yi Öyle Bir Geçer Zaman Ki’den sonra sadece bıyıkla görmekten inanılmaz memnunum. Her daim mahallemizin komiseri Ceyhun olacak benim gözümde ama abisinin gölgesinde kalan halini çok sevdim, başkasını seven bir kadına aşık karakteri canlandırmasını ise bir o kadar rahatsız edici buldum. Bu tekrara düşmediği işlerini görmek istiyorum ve maalesef istediğim anda tiyatro sahnesinde izleyecek bir mesafede yaşamıyorum.
Yine de tek bir mimiği ile abisine daha doğrusu onun otoritesine olan rahatsızlığını hissettirmesi ama asla dile getirmemesi, çalışkanlığı, bütün o rahatsızlığa rağmen saygıda kusur etmeyişi bana Fikret’i sevdiren önemli noktalar.
Güven Murat Akpınar ise karakterinin kalıba sokulma ve sıradanlaştırılma çabasına rağmen ekranlarda olmasına inanılmaz sevindiğim ve özlediğim bir isim. Gözlerindeki ışığı, Süreyya’yı gördüğündeki hali diziye devam edebilmem –hiç değilse arada internetten birkaç sahnesine bakmam- için en önemli, en güzel neden. Çünkü birinden öyle bir etkilenmek izlemedim ben daha önce; görmedim, hiç bilmiyorum. Ve o sahne için onlarca binlerce teşekkür yazabilirim her bir emekçisine. İyi ki yazılmış, çekilmiş ve can verilmiş o sahneye. İyi ki…
Ve son olarak, şarkılar... Ah, o şarkıları seçenin yoluna güller mi dökelim; kuşlar mı konsun, bilemiyorum... Küçük bir nostalji turuna çıkmalı, Sezen’li, Fırat Tanış’lı, Selami Şahin’li bütün anlar için kucak dolusu sevgiler.
Yolları açık olsun, umarım ilerleyen bölümlerde çok güzel manevralar ve açmazlar bekliyordur izleyenini. Emeklere sağlık.
En sevdiğim sahneyi de şuracığa iliştiriyorum;
*Levent Yüksel - Dedikodu (Süheyla'yı Süreyya aldım. ^^ )