Dün gece Star Tv'de başlayan İstanbullu Gelin'i izlerken hikâyenin onlarca başka hikâyeye benzemesi beni de rahatsız etti. Özellikle aynı gün, başka bir kanalda, benzer çatışmaların tillahı varken adı da Aşk ve Mavi'yken neden İstanbullu Gelin izlemem gerektiğini kendi kendime sordum durdum.
Sonunda sağlam bir sebep buldum. Özetsiz ve reklamsız yayınlanmasına rağmen fazla uzun olan ilk bölümü izlerken nerede darlansam aklıma Süreyya geldi. Aslı Enver uzun zamandır görmediğim bir içtenlik, çaba ve inançla Süreyya'yı ete kemiğe bürümüş, önümüze sermişti. Bakınız benzer bir inançlı olma hali Hayat Şarkısı'nın Hülya'sı Burcu Biricik ve Paramparça'nın Dilara'sı Ebru Özkan'da da var. Her şeyden önce sırf bu inanmışlık ve teslimiyet sebebiyle Aslı Enver'e teşekkür etmek isterim.
Devlet memuru bile olamadıysan o kemanı kır Süreyya, kır bence Süreyya kim? Anne ve babasını elim bir kazada kaybeden Süreyya, İstanbul gibi devasa bir şehirde, eteğinden çekiştiren hem depresif hem agorafobik teyzesine rağmen ayakta kalmaya çalışan bir genç kadın. Keman çalıyor. Şarkı söylüyor. Geçim sıkıntısı çekmesi çok normal çünkü ortalama bir sesi var. O sesle İstanbul'da para kazanması gerçekten de çok zor. Süreyya'nın hikâyesinin en inandırıcı kısmı da buradaydı bence. Eminim, Süreyya sesinin ortalama olmasının getirdiği dezavantajları güzelliğini kullanarak aşardı ama o yolu seçmedi.
Böyle kadınlar gerçek hayatta var. Hatta hepimizin içinde biraz Süreyya var. İçlerinde bitmek tükenmek bilmez bir yaşam enerjisiyle hayata tutunurlar. Bir erkeğin sağlayacağı kolaylıklara dönüp bakmaz, kendileri olmaktan vazgeçmezler. Herkes dalga geçse de, kimseye gerçekçi gelmese de her gün "White Mocca" içmek için para ayırır, ama teyzesinin bağımlılığını görmezden gelir, 19 liralık kablo tv faturasını ödemezler. Ödeyemediği için değil, teyzesini hayata döndürmek için her yolu denemek ister çünkü soğancığı.. Kız Süriş, teyzene Netflix al, ayda 39 liraya gözü gönlü açılsın, sığ zekalıların bu detayı göremedikleri için karakterinin inandırıcılık seviyesiyle dalga geçmesinden de kurtulalım..
Süreyya, başına musallat olan ve ilk bölümde Faruk'u bıçaklayan (Ömer galiba adı, emin olamadım) harman delikanlı ile nerede tanıştı, ne yaşadı ya da yaşamadı, o delikanlı aşktan mı sokaklara düştü gibi sorularıma cevap alamadım. Ancak Süreyya'nın kapıdaki aceleci ve "korkulu" tavırlarından anladığım kadarıyla o herifin kıza ilk kez bela oluşu değildi. Keşke bu ilişkinin öncesini de görebilseydik. Ancak bu delikanlının yaşatacağı sıkıntıların henüz bitmediğini de düşünüyorum. Geçmişte belki okul zamanlarında yaşanmış ama bitmesi gerekmiş bir aşk da olabilir. Süreyya'nın şikayet etmek yerine oğlanı konuşarak kendinden uzaklaştırmayı tercih etmesi aralarında yaşananların okul yıllarından kalma ya da mahallede yaşanan çocukluk aşkı olma olasılığını güçlendirdi.
Köpekbalığına yem olmak mı, o koltukta teyzen gibi çürüyüp gitmek mi? Aslı Enver, İstanbullu Gelin'de bir oyuncunun yapması gereken her şeyi yapmış, Süreyya için yeni bir bakış bulmuş. Faruk'un da baktığında cayır cayır yanmasını sağlayan gözleriyle ekranda ne zaman denk gelseniz "izle beni" diyor. Cıvıl cıvıl bir kadın olmuş. Dramada çok görmediğimiz "romantik komedi kadını" gibi biraz da.. Aynı zamanda da kabuğunu sıyırdığında rengi görülecek savaşçı genç bir kadın. İlk bölümde İpek Bilgin'in de yorumunun katkılarıyla iticiliğin sınırlarını zorlayan Esma Sultan'a papuç bırakmayacak kadar dik başlı, kaynanasından gelen darbeleri kocasının eteğinin altına saklanmadan savuşturacak kadar güçlü bir kadın olacağını ikinci fragmanda gösterdi.
Belli ki Süreyya düşecek kalkacak, yaralar alacak, kan kusup kızılcık şerbeti içtim diyecek. Belki Faruk tarafından bile örselenecek ama yenilmeyecek. Kim bilir belki Esma Sultan'ı muma çevirir de oğluna aşık kaynanalardan eza görmüş, gerçekten hayatları cehenneme dönmüş bütün gelinlerin duasını alır; dramada bile olsa bu intikamı hayal etmesi ne güzel be! Bu yolculuğu Aslı Enver eşliğinde izlemek de çok keyifli olacak!
Herkese iyi seyirler!