Aylardır yollarını gözlediğimiz
Gilmore Girls: A Year in the Life’a nihayet Netflix vesilesiyle kavuştuk. "Yok
canım, öyle hepsini arka arkaya bitirmeyeceğim, efendi gibi bekleye bekleye,
ara vererek izleyeceğim." cümlesini kurmamdan yaklaşık altı saat sonra Stars
Hollow’da geçirdiğim dört mevsimin sonuna gelmiş, gözlerimde bir ıslaklık ve
göğsümün üstünde ağırlıkla kalakalmıştım. Gilmore Girls'ün dönüşüyle
ilgili en büyük endişem hatıramdaki masalın -bir nebze bile olsa- bozulmasıydı. Karakterlerdeki ufacık bir tutarsızlık, Stars Hollow’un eski günlerine benzememesi,
izlediklerimizin yıllardır özlediklerimiz olduğuna inanmamıza mani olacak en
küçük bir pürüze karşı tetikteydim, gergin bekliyordum. Ne mutlu ki daha ilk
bölümde, kış mevsiminde -ki bence bu Stars Hollow’a en yakışan mevsimdir- gerginliğimi üzerimden attım ve özlediğim ne varsa hepsine kavuştum.
Dizideki en büyük değişim (karakterlerin
büyümesi hariç elbette) kuşkusuz 2014 yılında hayatını kaybeden Edward Hermann’ın
canlandırdığı Richard Gilmore’un olmamasıydı. Emily Gilmore’un 50
yıllık hayat arkadaşı, Lorelai Gilmore’un itişip kakışsa da aslında çok sevdiği, annesiyle arasında daimi bir tampon olmuş babası ve Rory Gilmore’un akıl
hocası, okuldaşı Richard’ın kaybı elbette tüm Gilmore kadınlarını derinden
değiştirmişti.
10 yıllık bir sürede
karakterlerin büyümesi şahane yansıtılmıştı bence. Örneğin Lorelai’ın yarı deli
halleri (Luke bunu geçmiş bir bölümde ‘Sen temelde bir çizgi film karakterisin’
diye anlatır) geçmemiş ama elli yaşına gelmek üzere olan bir kadının üstünde
komik duracak şekilde de eskisi gibi kalmamış. O kadar güzel bir çizgi var ki
arada, neden
Gilmore Girls sevdiğini hemen hatırlıyor insan. Rory’nin o eski
haline göre çok daha gerçek bir insana dönüşmesi de geçen yılların bir sonucu
ve ne kadar değişmiş olursa olsun Rory’yi çok yakından tanıdığımız, kasaba
halkının elinde büyüyen o kız olmaktan uzaklaştırmamış. Bütün karakterlerin onları bıraktığımız yerdeki halleriyle bugünkü halleri arasında öyle güzel bağlar var ki sanırsınız her gün onlarlaydık da kameraya almayı unuttuk.
Bir avuç Stars Hollow..
Stars Hollow, Dragon Fly Inn,
Sookie’nin mutfağı, Lorelai’in evi, Kirk’ün sineması, Miss Patty’nin dans
stüdyosu, her yer, bütün renkler o kadar özlediğim haliyleydi ki arada yayını durdurup etrafa baktım iyice, tek bir detay bile atlamak istemedim. Her bölümü
(özellikle Sonbahar’ı) tekrar izledikten ve biraz kendime geldikten sonra her
karakterle ilgili ayrı ayrı yazmak istiyorum aslında ama o kadar bekleyemedim,
içimden taşanları yazmak istedim. Her yerde bahsi geçen ‘son dört kelime’ ile
ilgili hislerimi de sonraya saklıyorum ama şunu söylemeyelim ki hem gerçekten
çok şaşırdım, hem de ‘Tabii ya, başka ne olabilirdi?’ diye düşündüm. İyi seyirler
dilerim.
Not: TeamLogan