Sizde de öyle mi? Ben şöyle çağrışıyorum: Kış sezonu dizileri
dram, ekşın, entrika bazlı yapımlar iken yaz dizileri gökkuşağı renkleri,
şıngırdayan kadehlere karışan iyot kokuları ya da ocakta fokurdayan tencere
reçelleri gibi ferah fersah yapımlar oluyor. Kimileri yol alırken kimileri
geride kalsa da tatları bir köşe de mutlak surette kalıyor. Yüksek Sosyete nasıl devam ederse etsin
ilk bölümüyle güvenli kıyılara geçiş iznini benden çoktan kaptı.
Hıı ne? Biri mi var orada?
Hikayeyi genel bir özetlersek; Henüz bilemediğimiz bir
sebepten, aile üyelerinin arasında sürekli itilip kakılan Cansu (Hazar Ergüçlü),
bir falcının söyledikleri doğrultusunda, kendi olmaktan çekinmeyeceği bir dünya
arayışına çıkar. Hepimizin bir dönem içine düştüğü ‘işaretler’ mevzusunun
elinden tutarak… Neredeyse buradayım diye bağıran organik market Oliva’nın
eleman ilanlarını başta görmezden gelse de şimşeklerin çakışıyla soluğu orada
alır. İş görüşmeleri konusunda eğitim verecek kıvama gelmiş ben, söyleyebilirim
ki, evet, bir işi almakla almamak arası o ince çizgide en önemli adımlar
yabancı dil. Cansu, "4 dil biliyorum" diye etkili bir son girdiği için şıp diye
kaptı işi.
Niye büktünüz boynunuzu kuzum?
Hani hep deriz ya ‘Anlatsam roman olur.’ Hıh, eğer Kerem
(Engin Öztürk) ciddili oturup anlatmaya karar verirse onun romanının adı kesin
‘Çocukluk Arkadaşınız Sınırları Aşarsa’ olur. Aslında yoksul bir aileden gelen
Kerem, çocukluk arkadaşı, Çalhan’ların varisi, Mert’in (Mehmet Ozan Dolunay)
her şeyi olmuş. Kerem’in deyimiyle; kardeşi, abisi, ayakçısı… Adına da vefa
borcu demiş. Tüm hayatını başkalarının istekleri üzerine kurmuş olan Kerem,
Mert’in yurt dışından dönmesini fırsat bilerek şirketteki pozisyonunu
bırakıyor. Ondan bir iyilik(!) istemek için gelen Mert, bu kararla
karşılaşmanın etkisiyle duygusallaşsa da, Kerem’in de ısrarlarıyla konuya
giriyor. Babaannesinin görüşme ayarladığı kızla görüşmeye gidip Mert’in
gelmeyeceğini, onun bir sevgilisi olduğunu söylemesini istiyor. Son bir iyilik
diye içini çeke çeke yollara düşen Kerem, fütursuzca çizilen kader yolunda ilk
adımı attığından bittabi habersiz.
Ancak devamında tahmin edilen olmuyor. Cansu ve Kerem’in
yolları kararlaştırılan buluşmada değil, otoparkta kesişiyor. Buluşacağının
Cansu olduğundan habersiz onu izleyen Kerem’in ilk düşüşü. Katıksız,
kendiliğinden. Mert Çalhan’la buluşacağını zanneden Cansu ise onu kendinden
uzaklaştırmak için olduğundan farklı bir kılığa bürünüyor. Hep olur ya, klişe
yani, Kerem’in kafede çalışan bir kıza hayat dersi verdiği anın başı
azarlamaktan geçer ve tam o anda olay mahaline gelen Cansu ‘Tam tahmin ettiğim
gibi!’ nidalarıyla gerisin geri döner.
O gelen kimin yari?
İkinci karşılaşma Oliva’da. Babaannesinin Mert’i şirket
yerine Oliva’nın başına getirmesi yankıları sürerken Kerem ‘son bir kıyak’ adı
altında eksikleri raporlamak için oraya gider. Kendini marketi kurtarırken ve
sonucunda kahraman ilan edilirken bulur. Bütün bunları yaparken bal arısı
kıvamında oradan oraya koşuşturuyor tabii… Tesadüfler silsilesi, yollarını bu
kez yeşil elmayla bağlıyor. O uçuşan Kerem, bir bakışa meftun pervane oluveriyor.
Müzikler yükseliyor, bakışmalar artıyor ve ikisinin de birbirine düştüğü o ilk
an…
Yazı devam ediyor...