Nefesimi yuttum, şimdi bırakabilir miyim?
Ilgaz Gökırmaklı
46’nın fragmanlarını izlediyseniz, Erdal Beşikçioğlu’nun da oyunculuğuna karşı boş değilseniz, heyecanlanmamak elde değildi. Ben de oldukça heyecanlandım. Üstüne üstlük Erdal Beşikçioğlu’nu bu kadar özlemişken, ekibin ütopik fotoğraflarını görmüşken, sürenin 60 dakika olduğunu öğrenmişken, heyecanla başlamasını beklerken buldum kendimi. Bir şey itiraf etmem gerekirse, tanıtımları izledikten sonra korktum. Diziyi anlamamaktan, fena halde çekindim. O kadar gizemli göründü yani gözüme.. Ancak hikayenin rahatsız edici, cesur ve tabiri caizse “beyin yakıcı” olmasını severim. İşte bu duygularla koyuldum izlemeye.
Diziyi izlerken Floransa Katedrali ya da bilinen adı ile Duomo’yu anımsadım. Dışı itibari ile nefesinizi kesen, şehrin merkezindeki kusursuz bir yapıdır, Duomo. Karşısındaki küçük kafelerde saatlerce oturup yapıyı izleyebilirsiniz. Fakat içine girince sudan çıkmış balığa dönerseniz şaşırmayın. Dışının bu kadar büyüleyici olması çıtayı mı yükseltiyor yoksa dışarıdaki bu mimari şölene içerinin yapısını mı yakıştıramıyorsunuz karar vermek zor. İzlerken bunlar aklıma geldi çünkü 46’da ben de aynı etkileri yarattı. Dizinin gizemli dünyasından çok, anlatması gereken hikayeyi görmek istiyorum. Bunun nedeni de çok basit; istediği kadar gizemli olsun bir yerden sonra bunu ister istemez kaybedecek. Ancak hikayesi bizi içine alırsa, feriştahı gelse kimse bir daha çıkaramaz. İşte bu nedenledir ki, sağlam hikayeyi; aşırı doz gizeme tercih ederim.
Evet, DMT, ayinler, marjinal parti ortamları, bilimsel terimler, sahne geçişleri, Murat oldukça cesur kafalarda ve hikayenin ne kadar marjinal olduğuna hepimizi inandırdı. Burada benim için önemli bir kıstas var o da bu marjinalliğin izleyici ile araya sınır koymaması. Yalnızca ilk bölümü referans almak elbette doğru değil, ancak ben bu steril dünyanın fazla abartılmamasının daha iyi olacağını düşünüyorum.
Konunun oturması için bilgilendirici geri dönüşlere bol miktarda ihtiyaç duyacağız. Bu kadar büyük tanıtımlarla iddialı başlayan işin ilk sahneden kulakları kanatan İngilizce aksanlı oyuncular kullanmasını her ne kadar yakıştıramadıysam da, Murat’ın ilacı kendine enjekte ettiği, sahil ve ev sahnelerini bir o kadar çok sevdim. Genel olarak dizinin temposunu ve ben de bıraktığı şu an adlandıramadığım o garip etkisi de, "haftaya da bakarım” dedirtti.
Yolunun açık olması ve gerçekten “nefesimizi kesmesi” dileğiyle..