Kömür karası günler yaşıyoruz. Elalemin en kötü ihtimalle bir ayda yaşadığı felaketleri biz bir güne sığdırıyoruz. Haber izlemenin işkenceye döndüğü şu günlerde ben de ekranda güldürü adına ne bulsam sarıp sarmalamaya ve uzun sürmesi adına dualar etmeye başlıyorum. Çifte Saadet yine böyle bir zamanda karşıma çıkan işlerden. Kadrosuna aldanıp ''Böyle bir kadrodan kötü bir şey çıkmaz herhalde.'' yanılgısına düşerek keyifle geçtim ekran karşısına.
Ne demek Avukato esprisi çok kötüydü ne demek!
Hikaye en genel hattıyla; ''Yıllar sonra hafızası yerine gelen bir kadının evine döndüğünde hiçbir şeyi eskisi gibi bulamaması ve yeni hayatına ayak uydurması.'' şeklinde tanımlanabilir. Aslında farklı ve sıkı çalışıldığında sıcak hatta komik bir hikayeye dönüşebilecek bir çıkış noktası. Ama komediyle zerre alakası olmayan izlediğimizin şeyin sıcak/samimi olmakla da uzaktan yakından bir bağı yoktu. Böyle yazıyorum çünkü güldürmek ve ekran karşısındakine keyifli saatler geçirtmek iddası olan bir dizide toplam 115 dakika boyunca kahkahayı geçtim tebessüm ettirebilecek anların bile bir elin parmaklarını geçemeyecek sayıda olması çok garipti. Koskoca bölümde yüzümü güldüren tek an, absürd nikah sahnesiydi.
Sol baştan sırasıyla en sevimliden en sevimisize karakterler..
Komedi, aslında çok derin düşünülmesi gereken konuları üstün körü verip geçiştirmek ve karakterlere sulu/cıvık tepkiler yazmak değildir ki. Hikayenin samimiyet iddasında olduğu çok açık. Ama yıllar sonra gelen annesine bir kez sarılarak odasına geçen ve ''ben bu annemi sevmedim, üvey annem daha iyi'' diyen bir karakter hakkında samimiyet iddasında da bulunulamaz. Zaten bölümün geneline bakıldığında da samimiyet adına bir şey bulabilene helal olsun. Hatta ana karakter ortaya çıkana kadar Metin'in (Fikret Kuşkan) annesi olabileceğini düşündüğüm yardakçı ve bulunduğu kabın şeklini alan anne, en yakın arkadaşının arkasından iş çeviren komşu samimiyetsiz
ve ağdalı bir hikaye tadı bıraktı damağımda. Aşırı karikatür bir tipleme olan kapıcıdan bahsetmiyorum bile. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim; Aile temasında yürüyen bütün işlerde "büyümüş de küçülmüş" çocuk görmek zorunlu bir şey mi? Çünkü alenen sıkmaya ve göze batmaya başladı bu durum.
Gün geçmiyor ki bir dizide de raninitv'ye selam çakılmasın. Turuncu^^
Oyunculara değinecek olursak; Evet Şebnem Bozoklu, Canım Ailem dizisinde kendisinden oldukça büyük bir karakteri çok güzel kotarmış olabilir ama Ulan İstanbul'da canlandırdığı şıkır şıkır enerjik Yaren'den sonra en büyüğü 18 yaşında olan 3 çocuk sahibi bir anne rolü için doğru bir seçim mi? Bilemedim. Yine aynı şekilde bir önceki işinde üniversite öğrencisini canlandıran Bala Atabek'i evlilik çağında bir çocuk sahibi karakter için seçen cast ekibine büyük bir alkış(!)
Dolunay Soysert, canlandırdığı despot ve ciddi rollerin arasına iyi kalpli bir üvey anneyi koymaya karar vermiş, başımız üstüne. Gayet de ayarında olmuştu ilk bölüm için. Fikret Kuşkan ise sıkça dramatik hikayelerde görmeye alışık olduğumuz iki kadın arasında kalan adam rolünü panel izin verirse komediye de çok güzel yedirir, eminiz.
Bora Akkaş'ı Geniş Aile'den beri takip ediyorum ve ''Bu adamı ne zaman bir tipleme değil de karakter yaratacağı hikayelerde göreceğiz?'' sorusunun cevabını bu sefer de alamamış olmanın üzüntüsüyle yazıma son veriyorum.
''Harçlıklarınızı artırıyorum, anneniz gelince beni unutmayın'' by Hülya
Kanal yöneticileri; ''Zaten Survivor var, ne yapsak olmayacak bari günü boş geçmeyelim'' demiş olacaklar ki toplamda iki tanıtımla çarcabuk yayına aldılar diziyi. Kısa zaman önce final yapan ''iddaasız ama samimi'' bir politikanın en sağlam örneği olan Kocamın Ailesi'yle kazandıkları başarıya tekrar ulaşmak istemiş olabilirler ama zaten cevap sorunun içinde gizli azizim; Samimiyet!