Kördüğüm: Dakikası 20 bin liralık düğüm, çöz çözebilirsen...

Kördüğüm: Dakikası 20 bin liralık düğüm, çöz çözebilirsen...
Fox Tv ekranında yeni yılın ilk dizisi olarak arz-ı endam eden Kördüğüm'ü eski yılın son çarşambasında, İstanbul'a ilk kar düştüğü gün düzenlenen özel gösterimde ekip ile birlikte izledik. Tam bir hafta önce.. Bu yazıyı da çoktan yazıp kenara koymalıydım ama son güne kadar bekledim. Bazen ekran işlerini yorumlarken seçtiğim bir yoldur beklemek. Bende kalanı, her şey bittikten sonra izlediğim işin zihnimdeki tortusunu yazmak isterim. Kördüğüm'den aklımda kalanlar, fragmanlarda da dikkat çeken araba kazası sahnesi ve Belçim Bilgin'in çok iyi bir performans çıkardığı, (yüzde bir milyon doğaçlama) hastanede ufaklığı kan almaya ikna ettiği sahne oldu.

Hemen baştan söylemeliyim ki Kördüğüm son yıllarda ekrana yapılmış işler arasında gördüğüm en "şık" prodüksiyonlardan biri olmuş. Çok para harcamışlar ama parayı görgüsüzce gözümüze sokmamışlar. Bu cepte. Sinemadan tanıdığımız yönetmen Ömer Faruk Sorak, hafızam beni yanıltmıyorsa ikinci kez ekran için "proje genel tasarımı" etiketiyle imzasını atıyor. Gerçi yayın gecesi Twitter'da Kördüğüm'ü "ilk ciddi dizi projem" diye lanse etmiş olsa da Show Tv'de yayınlanan ve birkaç bölümde yayından kalkan Saklı Kalan'ı da unutmamak lazım. Zira her iki projedeki zaaflar neredeyse taban tabana aynı. Elbette birkaç yıl sonra oturup sektörü konuşurken, "Yer yer ne güzel planlar çekmişti" diye anacağız kendisini. Ancak şimdilik hepsi bu kadar...

İlk bölümden sonra reji koltuğunu teslim alan, Kurtlar Vadisi ve Ezel gibi her biri okul mahiyetinde işlerin rejisinde görev almış, Altan Dönmez ile iki projede çalışmış olan Gökçen Usta ilk yönetmenliğinde çok başarılı olsun isterim. Hikaye bilen de bir yönetmendir. Ancak rejisi hakkında konuşmak için ikinci bölümü beklemek lazım. Oyunculara gelirsek, bazılarının ekran enerjisini sıkıntılı bulsam da ana kadrodan da, yan kadrodan da gözüme batan, "olmamış bu" dediğim hiçbir oyuncu olmadı. "Senelerdir ekranda ama hep aynı" diyeceğim isimler var ama, işin tek eksiği de onların farklı performanslar sergileyememesi değil. O yüzden bu yazıda bahsetmeyeceğim. Hatta Naz Elmas ve Alican Yücesoy'u beğendim bile.. Milisaniyede bir, yeni bir oyuncu ve karakterle muhatap olduk; neyse ki kadro sağlamdı. Projenin Cast Direktörü'nü de bu anlamda tebrik ederim.

Gel gör ki prodüksiyonda kalite çıtasını Kaf Dağı'na da diksen, elinde iyi bir hikayen yoksa ve o hikaye iyi bir senaryo işçiliğinden geçmediyse sonuç hüsran oluyor. Olmuş da.. Kördüğüm'ün hikaye tasarımı, Endemol Shine Türkiye ile exclusive anlaşmalı Yıldız Tunç imzasını taşıyor. MIPCOM'da sürelerden çok şikayet eden Tunç, Paramparça'nın hikayesini rayına oturmuş olmalı ki başka hikayeler de tasarlayacak zaman bulmuş. Ne güzel. Senaryo yazarı olarak jenerikte tam beş isim vardı. Beş kişi senaryoya girmişler, sonuç sıfır. Kördüğüm elde var olan küçücük bir damar "fikri" de senaryo hatasıyla un ufak etmiş, sahada toplarız derken de ne anlatacağını kaybetmiş bir projedir nazarımda. Zannımca Sorak da işin "seri" olduğunu unutmuş çekerken ve ilerleyen bölümlere çengeller atması gerektiğine dikkat etmemiş. Diyalogların sıradanlığına girmeyeceğim bile.. Kötü bir "senaryo" ve içi boş karakterlere rağmen işe ve rolüne tutunmaya çalışan oyunculuklar gördüm, gözlerim yaşardı. İstisnasız hepsini tek tek kutlamak isterim.. Elinizde sağlam bir rehber olmadan "karakter" kurmak, onu dik tutmak imkansızdır. Elinize sağlık..

Senaryo lafı o kadar dolandırmış ki seyici olarak en merak ettiğim kısmı izleyeceğime zerre ilgimi çekmeyen yerlerde zamanımı harcadım. Sıkıntıdan patladım. Dekor, kostüm, mekan çalı çırpı izledim, onlar şahaneydi. Mesela bana ne, yazmalara çekmelere doyamadığınız tamirhane bloğundan ve dahi dünya tatlısı İsot'tan? İlk bölümde İsot'u parlatmaktan çok daha önemli bir işiniz, satmanız gereken bir ana çatışmanız yok muydu sizin? Daha finalde tetiği kalbine dayayarak hayatını sonlandıran kadının çaresizliğine, umutsuzluğuna hatta zamanında ailesini karşısına alarak o çocuğu doğurmaya kalkışmasının motivasyonuna bile inanmadım, ne için ikinci bölümü bekleyeceğim? 120 dakika boyunca bana vaadiniz ne? Ne izleyeceğim ve neyi merak edeceğim? Bu bölümden anladığım tek şey haftaya beni dakikalarca izleyeceğim bir kayıp çocuk hikayesinin beklediği oldu. İnşallah yanılıyorumdur.

Drama "Birkaç yüksek sahne bul, arayı doldur bir şekilde pahalı oyuncular koy, ilk bölümü yurt dışında çek, yürü gitsin" işi mi? Bakınız, benim bu tip "soap opera" kılıklı sıradan hikayeli, kendi içinde bir mantık bütünlüğü aramayan, inandırıcılık ihtiyacı hiç olmayan işlerin üretimine hiçbir itirazım yok. Televizyonu izlemeyen sadece bakan bir kitle var ve o kitle mantıktır, duygu devamlılığıdır gibi işçilik kalitesi belirleyen kriterleri umursamıyor. Ortalıkta tam sizin kaleminiz bir müşteri var. Kabul. Ancak asla anlamadığım ve anlamayacağım mesele şu: o zaman bu kadar masraf neden? Neden bu "star" kadrolara peşin peşin para dökmeler, Como kıyılarını tavaf etmeler, dakikada 20 bin lira+Stopaj+KDV'yi havaya saçma ihtiyacı? Dakikada yirmi bin lira.. İnsaf..

Peki Kördüğüm tutar mı? Projeye seçilen "lokomotif" oyuncuların ekran izleyicisi için bir albenisi yok. Hemen hepsi pek çok kez iş yaptı, ne yazık ki hiçbiri de izlenmediler. Yani elde seyirci nazarında kredisi azalmış bir kadro var. Tanıtımları görünce "koş koş Merhamet'teki çocuğun dizisi başladı" diye beyazcama yapışan seyirci oranının da hikaye anlatım dili hemen kendini toparlamazsa diziyi uzun vadede hayatta tutmaya yeterli olacağını sanmıyorum. Asla Vazgeçmem, Kurtlar Vadisi Pusu ve Atv'nin ilk bölümünü sabah akşam tekrar verdiği Yeter'den artan Total seyirciyi alt yazılara ve aralara sıkıştırılmış flash back sahnelere kurban etmez, kalan bir avuç meraklı AB'yi ve kadın seyirciyi de eğer 100 dakika ekran karşısında tutarsa son 20 dakikanın hatırına iş yapar. Ancak bu yazıyı yazarken, "Lütfen,Yeter'e geçilmesin" diye dua ettiğim de doğrudur.

Özetle; meseleye seyirci gözüyle bakınca sıkıntı yok. Kördüğüm hoşuma gitmediyse, gider başka işleri izlerim. Ancak konuya sektör gözüyle bakınca sıkıntı büyük. Kendimi Sultan Ahmet Meydanı'nda üç liralık uyduruk hatıra eşyasını 15 liraya satmaya çalışan ısrarcı esnafla muhatapmış gibi hissediyorum. Kişisel olarak da artık ekranda milyon liralar harcanarak renkli soslara bandırılımış özensiz hikayeler izlemeyi kafam kaldırmıyor, kimse kusura bakmasın. Emeği geçen herkesin gönlüne bereket olsun.

Böyle işte..
R.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER