Derler ki
Çukurova'ya yolu düşen onun adını muhakkak duyarmış. Darda olana el uzatan,
iyi günde kötü günde yarenlik eden, kendini kimseden üstün görmeyen, kapısını
açtırmayan lakin insanlara kapılar açan, bundan başka da insanlık bilmeyen,
adam harcamayan, kapalı kapıları yanlış anahtarlarla zorlamayan, yara açmaya
değil yara sarmaya gönüllü bir adammış; düşmanı da olsa düşene tekme atmazmış.
Zaten düşmanlığa da gönül indirmezmiş ya, kader kurbanı oluvermiş genç yaşında.
Yine de kaderinin ona çizdiği yolun karasından sapmayı, yanına yöresine
çiçekler ekmeyi, güvercinler büyütmeyi, sevdasını yüreğinde yaşatmayı
sürdürürken başka sevdalılara kol kanat germeyi, yine garibanın, düşkünün,
çaresizin ağası olmayı bilmiş.
Ali Rahmet Fekeli,
ismiyle müsemma bir zatmış: Ali'nin üstün insani vasıflarını, adeta tanrısal
bir rahmetle birleştirip taşırmış üzerinde. Yine herkes bilirmiş ki, onun
sonsuz rahmeti, sonsuz sevdasından gelirmiş. Genç yaşında bile sevdasını
kimsenin üzerine yük etmemiş, başına gelenler yüzünden, yaşanamayanlar yüzünden
kendinden başkasını suçlamamış, için için yanıp kavrulmuş da bir of dememiş.

Onun sakinliği
bugüne dek onu ve çevresindekileri pek çok beladan koruyan önemli bir unsurdu,
meşhur "uhuletle ve suhuletle" deyişi de bunun nişanesi. Herkese
verdiği akla kendisinin uymaması, uhuletle ve suhuletle hareket etmemesi,
öfkesinin ateşine tutulup silahına davranması da sonu oldu. Herkesin hayatını
etkileyecek büyük bir sırrı öğrenmişken, herkesin ipini eline alıp bütün
oyunları bozabilecekken Fekeli öfkesine yenildi, kendi hayatını kaybettiği gibi
sevdiklerinin elinden de bu kozu almış oldu. Ama sinsice iş yapmayı sevmez,
nasıl yapılacağını da bilmezdi Fekeli. Kartlarını açık oynadığı için canından
oldu, çünkü o düşmanına bile saygı duyar, savaşın da bir adabı olduğuna
inanırdı. İnsanlarla değil haksızlıkla savaşırdı. Ama düşmanları onun gibi
yapmadı.
Bir ömür sevdayla
yanıp kavrulmuş, son nefesinde, "Hünkar, yanına geliyorum," diyen
Fekeli'ye sevdadan ölmek yakışırdı belki ama, sevdasını yaşamasına müsaade
etmeyen kader, günbegün eriyip tükense de sevdasının acısıyla ölmeyi çok gördü
ona. Sevdası değil insanlığı, fedakarlığı, babalığı, rahmeti taşıdı onu ölüme.
Sevdasını yaşatmadı ama sevdasına kavuşması için ölümün yolunu açtı ona kader.
Bizim tanıdığımız Fekeli gocunmaz bundan, ölüme de eyvallah etmez. Yalnız
koruyamadığı sevdikleri için gözü arkada kalır.
***
Ali Rahmet Fekeli
çok özel bir karakterdi. Yalnız onun hikâyesi anlatılsa, Bir Zamanlar Çukurova
sırf onun hikâyesi olsa belki böyle görkemli, böyle sahici, böyle etkileyici
olmazdı. O, bu anlatıda herkesin hayatına bir şekilde dokunmuşluğuyla, herkese
kanat açmasıyla, onca kargaşanın ortasında saf kalabilmişliğiyle, mertliğiyle
olduğu kadar bilgeliğiyle de, sertliğiyle olduğu kadar yufka yürekliliğiyle de
gerçekten bambaşka biriydi, onu izlemek de duygudan duyguya, düşünceden
düşünceye sürüklüyordu izleyeni. Başka biri canlandırsaydı muhtemelen yine
severdik ama Kerem Alışık'la ayrı bir tat kazandı sanki. Sulu gözlülüğü,
şairane konuşmaları, bazen bizzat şiirleri, mesnevileri alıntılaması, öfkeyle
konuşurken bile süslü sözlerinden ödün vermemesi, Çolpan Yıldızı ile
diyalogları bizim bu iş dışında bildiğimiz Kerem Alışık'tan da bolca iz
taşıyor. Bu nedenle, başkası oynasa Fekeli de başka türlü yazılırdı diye
düşünmekten alamıyorum kendimi.

Sevgili Fekeli, ben bir beyaz camın ardından baktım sana. Ama hep sana baktım, gözlerinin ta içine.
Çok dertlendim, çok ağladım seninle, çok ders çıkardım yaşadıklarından,
konuşmalarından… Muhtemelen lazım olduğunda hiçbirini kullanmayacağım ama iş
işten geçince anımsayacağım yine seni. Dönüp izleyeceğim bazı sahneleri,
aldığım notlara bakıp yanıtlar arayacağım sorularıma zaman zaman. Ama bil ki
kolay unutulmayacaksın. Her şey için teşekkürler…
Fekeli'nin kağıda
yazılmasında ve ekranda can bulmasında emeği olan herkese de bu vesileyle
teşekkür ederim; böyle incelikli, böyle derin, böyle insancıl, böyle müstesna
bir karakteri bizimle buluşturdukları için.