Set ziyaretlerinde en gerildiğim (itiraf edeyim galiba en sevdiğim kısım da bu) ve adrenalin yaratan kısım evvelce ve hunharca hırpaladığım oyuncularla, yönetmenlerle yüz yüze gelmek, tanışmak. Birkaç dakika süren o gergin ilk temas halini sıradanlaştırmak tuhaf bir duygu kontrolü gerektiriyor. Hoş, ben de uzun zamandır çoğunluğun ortalama olduğu bir sektörde birini "sen daha çok ortalamasın" diye hırpalamamak gerektiğine ikna olduğum için eskisi kadar çatal dilli değilim; oyunculuk bağlamında. Yine de ve neyse ki
İnsanlık Suçu setinde böyle bir gerilim unsuru yoktu.
Bazı set ziyaretlerinde ve röportajlarda çatal dilim ve ağzımın ayarının pek olmaması sebebiyle oyunculara menajerleri ya da asistanları eşlik eder. Yüzlerine olabildiğince içten bir gülümseme asıp, sohbete eşlik edip, eğer ortam gerilirse yumuşatmak için hazır beklerler. Bu sette öyle bir durum da olmadı. Ancak ilk kez bir sete giderken ısrarla Zeynep Çelen'i davet ettim. Deniz Uğur'un menajeri olan Çelen, sektörde varlığını en sevdiğim insanlardan biridir. Zeynep Çelen beni kırmadı, kocaman bir çikolata paketiyle geldi, sete neşesini kattı, sağ olsun.. Bu arada oyuncular sahneye girdiklerinde Çelen'le Köşk'ün her köşesini, odasını tek tek gezdik. Hatta kendimize Köşk'ün ana kapısından girince sağ tarafta kalan müştemilatı seçtik. Orada yaşamaya ve organik tarım yapmaya karar verdik. Hoş, Çelen çoktan evinin bahçesinde maydanoz, roka yetiştirmeye başladı bile..