DT: Sonuna
doğru gelirken biraz daha kişisel sorular sormak istiyorum. Kuliste sana uğurlu
gelecek bir nesnen, bir sözün, bir totemin var mı?
ÖÇ: Yok. Sadece oyuna çıkmadan çok kısa bir süre önce
gözlerimi kapatıp, on kere derin derin burun nefesi alıyorum. Nefesimi
dengeliyorum, kafamı boşaltmaya çalışıyorum. Her oyundan önce bunu yapıyorum. Onun
dışında herhangi bir uğurum, totemim yok.
DT: Bu
aslında çok karamsar bir soru. Varsayalım ki tiyatrolar oyun sahnelenemeyecek
bir hale geldi. Diziler zaten 5–10 bölüm zor dayanıyor. Sinema büyük maliyet.
Yapımcı bulamadın. Hayatta oyunculuk dışında bir B Planın var mı?
ÖÇ: Evet, aşçılık. Hala da var o planım. Oyunculukla
beraber, önümüzdeki 10 yıl içinde bir restoran açmayı düşünüyorum, öyle bir
hayalim var.
DT: Televizyon,
sinema, tiyatro... Hepsinden biraz bahsettik. Önem sırasına göre bir
sıralama yapar mısın?
ÖÇ: Tiyatro, sinema, dizi.
DT: Kafanı
çevirdiğin, yoldan Özgürcan Çevik geçiyor. Kolundan tutup ona ne söylemek
istersin?
ÖÇ: “Kime lan senin bu havan?” derim. (Gülüyor.) Demem ya
öyle, bakma sen.
DT: Ona
vereceğin bir telkin, bir öğüt?
ÖÇ: “Sapıtma, kendini şaşırma!” derim. Kendime de verdiğim
öğüt bu çünkü.
DT: Zaman
ayırdığın için çok teşekkür ederim.
ÖÇ: Ben teşekkür ederim.