● Ted Danson’ın
karakterinin diziye nasıl dahil edileceğinden biraz bahseder misiniz? Çok
farklı bir geçmişten geliyor. Seyirci olarak bize de biraz daha açıklama
yapılabilsin diye sürekli açıklamaya ihtiyaç duyan bir karakter mi olacak?
Evet. Takımımızın
bir parçası olacak. Kimsenin patronu değil, takımın bir parçası… Kendine has
tuhaflığı ve merakıyla gelecek. Elbette ki o çok zeki bir karakter. Bir
kurcalayıcı. Bağlantı kurabilen her şey çok ilgisini çekiyor. İster bir kahve
makinesi olsun, ister Bluetooth yer saptayıcısı olan bir emzik. Tüm bunlara
karşı bitmek bilmez bir hayranlığı olan biri o. Evet, bazen soruları soran kişi
rolünü üstlenecek, seyircinin de tüm bu teknoloji hakkında biraz daha bilgi
edinmesini sağlayacak.
● Bu belki de
sizden ziyade karakteriniz için bir soru. Az önce iyi ve kötü bilgisayar
korsanları hakkında konuştunuz. Dışarıda tüm kötülükleri açığa çıkartmaya
çalışan ve dünyayı değiştirmeye çalışan insanlar var, onları motive eden de bu.
Peki yaramazlık yapan ve işleri bozmak isteyen sıradan insanların kim olduğu
hakkında, belki de bu rol için araştırma yaparken edindiğiniz bir görüşünüz var
mı? Kim oldukları, amaçlarının ne olduğu, herkesin başına bela olarak ne
başarmak istedikleri hakkında?
Patricia’nın
karakterinin en ilginç yanı da bu. Siber-psikoloji alanında herkesin
birbirinden farklı olması… Herkesin farklı motivasyonları, farklı geçmişleri ve
farklı hedefleri var. 2. sezonda korsanı eski usul CSI hikayeciliğinde olduğu gibi bölüm boyunca saklı tutmak yerine
daha çok onun zihin yapısına dalacağız. Ve onların bu işi yapmasına sebep olan
etkenleri daha fazla göreceğiz. İntikam mı? Yetersizlik hissi mi? Herkes
farklıdır. Bu yüzden 2. sezonda daha çok işleyeceğimiz konulardan birinin
onları gerçekten görmek ve nereden geldiklerini, motivasyonlarını anlamak olacağını
düşünüyorum.
● Acaba bunca
teknolojiden, akıllı telefonlardan ve sosyal medyadan önceki dönemler için
nostaljik duygular besliyor musunuz? Bugün Joey ve Dawson Tinder’da tanışır;
birbirleriyle Twitter, Snapchat ya da Instagram üzerinden iletişim kurarlardı.
Nostaljik
duygular besliyor muyum bilmiyorum. Internet jenerasyonunun içinden geçen ve
onsuz büyüyen, bir anda onunla yüzleşmek zorunda kalan bu odadaki birçok kişi
gibi teknolojinin insanlarla günlük etkileşimlerimi nasıl etkilediği üzerinde
duruyorum. O yüzden bazı dönemlerde bilerek telefonumu kapatıyorum. Ne zaman
teknolojiye gereğinden fazla sırtımı dayadığımı fark edebiliyorum. İnsan
ilişkilerini korumanın önemli olduğunu düşünüyorum. İlişkileri mümkün olduğunca
gerçek dünyada tutmak ve teknolojiyi gerçek dünyada olanları daha iyi bir
noktaya çekmek için kullanmak önemli.
Bu benim genel
yaklaşımım. Ama aynı zamanda, eğer kendime izin verirsem, Instagram’da
gereğinden fazla vakit geçiriyorum. Bence bu insanın doğasında var. Bence, bir
toplum olarak, asıl zorluk teknolojiyi nasıl kullanacağımızda ve onu nasıl
zengin, tatmin edici bir hayat yaşayabilecek kadar kontrol altında
tutacağımızda yatıyor.
● CSI: Cyber yayındaki tek CSI
dizisi olacak. Ve bu sezon geçen yılki gibi 13 bölüm değil, 22 bölüm
çekeceksiniz, değil mi?
Evet.
● Eğer böyle
devam ederse dizi uzun bir süre yayında kalabilir. Buna hazır mısınız?
Sezon başlamadan bir gün önce hem heyecanlı hem de epey stresliydim. 22
bölüm dizi çekmeyeli epey zaman olmuştu. Bunun bir maraton olduğunu
hatırlıyorum. Çok uzun bir yol. Bu alanda, gerçi her alan için geçerli, iş
bulabildiğim için çok şanslıyım. 22 bölüm artık çkn ender rastlanan bir şey.
Kesinlikle minnet duymam gereken bir durum. Ama biraz korktuğum doğru. Tıpkı
bir hız treninde yokuşu çıkarken, tepeyi geçip hızlanmak üzereyken
hissettiğiniz şey gibi…
Evet, biraz daha
yaşlı ve biraz daha akıllıyım artık. Birkaç yöntemim var, o yüzden genç rol
arkadaşlarıma sezonu sağ salim tamamlayabilmeleri için tavsiyelerde de
bulunuyorum.
● Dizide yapmanız istenen en korkutucu şey neydi?
Dizide sürekli suya atlıyormuşsunuz gibi duruyor…
En korkutucu şey…
En korktuğum şey bir dublör yerine başka bir oyuncuyla kavga sahnesi çekmekti.
Çünkü dublörler kendilerini nasıl kontrol etmeleri gerektiğini biliyor. Biz
oyuncular olarak biraz fazla duygusalız, zaten bize bunun için para veriyorlar.
O yüzden gerçek bir oyuncuyla kavga sahnesi çekmek beni çok korkutuyor.
Dublörlerle dövüş çalışmayı çok seviyorum. O yüzden onların deneyim
seviyelerini ve ne kadar nokta atışı yaptıklarını biliyorum. Gerçekten
harikalar. Ama en korku verici şey bir oyuncuyla kavga sahnesi çekmek üzereyken
ona baktığınızda gözlerindeki deliliği görmeniz ve az önceki provada
öğrendiğiniz şeylerin hiçbirini uygulamayacağını anlamanızdır. Benim vücut
kontrolümde olan her şeyde, bir şeyin üstünden atlamak, suya dalmak ya da suyun
altında nefesi tutmak da dahil, en azından ipler benim elimde. Öyle sahneler
için de korku yaşıyorum ama kendimi sağlam tutabilmek için büyük çaba sarf
ediyorum.
● Hiç birinin canını yaktınız mı, ya da biri sizin
canınızı yaktı mı?
Bir başka
oyuncunun canını asla yakmamaya gerçekten çok dikkat ederim, delicesine. Bu
benim için çok büyük bir önceliktir. Planın mahvolmasını ve her şeyi tekrar
yapmayı, birinin benimle sete gelip yaptığım bir şey yüzünden yaralanmasına
tercih ederim. Bu konuda gerçekten çok hassasım. O yüzden de sicilim şu ana
kadar tertemiz.
Diğer oyuncu onu
alıp duvara yapıştırmama izin verse bile onun sözünü asla dinleme. Geçen yıl
çok çılgınca bir sahne vardı, bir bebeği kurtarmak zorundaydım. Önce sudan
çıktığım planı çektik. Sudan belimde silahla çıktım. Ondan sonra da suyun
altında bebeği kurtaracağım sahneyi çekmeye başladık. Silahımla camı kırmam
gerektiği söylendi. “Ah, hayır,” diye düşündüm. Silahımı kınından çıkarmam,
camı kırmam ve sonra onu yerine koymam gerekiyordu. Bütün bunları suyun altında
yapacaktım; ki bu kulağa geldiğinden çok daha zor bir şey. Sonra bıçağımı
çıkaracak, içeri girip emniyet kemerini kesecek ve bebeği alacaktım. İlk
denemede bebeği alamadan yukarı çıktığımı itiraf etmeliyim. Neyse ki ikinci
deneme şansım vardı ve iyi ki sahte bir bebek kullanıyorduk.
● Az önce bu konudan biraz bahsettiniz. Funny or Die ile yaptığınız işlerde,
size karşı olan algıyla dalga geçerek mizahi yanınızın ne kadar güçlü olduğunu
gösterdiniz. Şimdi CSI: Cyber’da yer
almanız çok enteresan çünkü Dawson’ın ağladığı kare yayılan ilk “meme”lerden
biriydi. (Dawson’s Creek dizisinde
Van der Beek’in canlandırdığı karakterin ekşimiş yüzüyle ağladığı kareyi kastediyor)
Tüm evren yeni yeni oluşurken o furya başladığında bu sizi hiç endişelendirdi
mi? Bir aktör olarak sadece o şekilde anılacağınızdan korktunuz mu?
Hayır, ben onun
çok komik olduğunu düşünmüştüm. O tam benim mizah anlayışıma uygun bir şeydi.
Tam sevdiğim türden bir şakaydı ve ilk çıktığında çok komik olduğunu düşündüm.
Bence herkesten çok benim için komikti çünkü o anın gerçekten ne kadar samimi
olduğunu ben biliyordum. O yüzden o karenin internet sohbet odalarında dalga
konusu olarak kullanılması beni çok güldürdü.
Bence elinizden geldiğince ilerlemeye, kendinizi yeniden keşfetmeye ve
yenilikler yapmaya devam ediyorsunuz. Çantanıza yeni numaralar çıkarmaya ve
köşeden bakıp sırada ne olduğunu görmeye çabalayıp duruyorsunuz. Demek
istediğim, komedi yapmak harikaydı ama o işleri yaparken tek düşündüğüm şey
“Şimdi ne olacak?” sorusuydu. İşte o zaman dövüş eğitimi gibi şeylere başladım.
Daha sonra diziler iptal edilince bahsettiğim çantaya düşündüğümden daha da
erken bakmam gerekti. Neyse ki hazırlıklıydım. Evet, o yüzden ayaklarınızın
üstünde durmalı ve sürekli hareket halinde olmalısınız. Teknoloji çağında ancak
böyle hayatta kalabileceğinizi bilmenizi isterim.
● Telefonunuzu kısa bir süre
bile olsa kapatabildiğiniz için sizi çok kıskanıyorum.
Ah, üç çocuk
sahibi olmanın da bunda etkisi var elbet.
● Teknoloji ve hayat arasındaki dengeyi bulmuş
gözüküyorsunuz. Bunun sebebi bir aile reisi olmanız mı?
Eşim ve ben çocuklarla birlikte seyahat etmekten hoşlanıyoruz. Bu
seyahatlerde sadece ikimiz oluyoruz, yanımızda bakıcı olmuyor. El sayınızdan
daha fazla çocuğunuz olduğunda telefonunuza bakmak çok zorlaşıyor. O yüzden bu
durumla başa çıkabilmenin tek yolu telefonları kapamak.
Hatta bir
keresinde eşim telefonunu kaybetti. O yüzden yanımızda sadece benim telefonum
vardı, onu da yalnızca kamera olarak kullandık. Bu seyahatlerden dönüp günlük
yaşamımın aksine ne kadar mutlu olduğumu ve ne kadar anı yaşayabildiğimi fark
etmek beni çok etkiledi. Eğer daha mutlu olmak istiyorsam o noktaya ulaşmak
için bunun iyi bir yöntem olduğu sonucuna vardım. Yani tüm bunlar benim için
sebep sonuç ilişkisi çerçevesinde gerçekleşti.
● Çocuklarınızla hangi teknolojik aktiviteleri
yapmaktan hoşlanıyorsunuz, bizimle paylaşabilir misiniz? Bilgisayar oynuyor
musunuz mesela? Teknolojinin dışında çocuklarınızla neler yapmaktan
hoşlanıyorsunuz? Uçurtma uçurtmak gibi bir şeyden bahsediyorum.
Tüm Pixar
filmlerinin bir tık uzağımda olması harika bir şey, özellikle de yemek
hazırlama vakti geldiğinde. Teknolojinin dışındaki şeylere gelince… Mümkün
olduğunca çok şey yapmaya çalışıyoruz. Çok küçükler, o yüzden evde bir sürü
Montessori oyuncağı (okul öncesi çocukların zeka gelişimini kuvvetlendiren
ahşap oyuncaklar) var. Yürüyüş yapmaya, havuza girmeye, parka gitmeye, Oyun
parkında oynamaya, etrafı keşfetmeye, onları dışarı çıkarmaya, koşmalarına izin
vermeye ve başka şeylere istek duymalarını sağlamaya bayılıyoruz.