Uraz Kaygılaroğlu: Doğaçlama oynamayı, aklıma gelen şeyleri denemeyi seviyorum

Uraz Kaygılaroğlu: Doğaçlama oynamayı, aklıma gelen şeyleri denemeyi seviyorum
Röportajlara gitmeden önce eğer sohbet edeceğim oyuncunun oynadığı diziyi izlememişsem veya karakterine dikkat etmemişsem resmen soğuk terler döküyorum. Çünkü sosyal medyada izlediğim videolar hiçbir zaman yeterli gelmiyor. Ucundan kıyısından bir mükemmeliyetçilik de söz konusu olduğu için mutlaka o dizinin en az bir bölümünün tamamını izlemiş olmam gerekiyor. Fakat ekranlardaki döviz kurlarındaki dalgalanmayı aratacak sirkülasyona bakarsak hepsine birden yetişmek ütopik bir istek. Uraz Kaygılaroğlu’nun rol aldığı ‘Baba Candır’ da benim için maalesef bu dalgadan nasibini almış yapımlardan.

Aslında kıyısından köşesinden bakmış ya Melis Tüzüngüç’ün ya da Settar Tanrıöğen’in sahnesiyle karşılaşmıştım. Bu nedenle Haluk karakterinin evindeki çekimler sırasında röportaj yapacağım günün sabahında ‘’Kimmiş bu adam?’’ ve ‘’Pazar günlerinin AB galibi nasıl bir diziymiş?’’ diyerek başladım videoları izlemeye. Haluk’un sinirli yüz ifadesiyle uyanıp saniyesinde mutlu ifadeye büründüğü o nadide sabahlardan birinde portakal suyundan da aldığı enerjiyle evinin koridorlarında, klişe banyoda şarkı söyleme sahnelerine taş çıkartacak bir performansla ‘Ben Kalender Meşrebim’e eşlik ettiği sahnede gülmeye başladım. Sonra bu serotonin hormonunun dozu, Haluk’un spor salonunda Levent’le girdiği mücadele anında ise zirve yaptı. Bütün bu sahnelerde kendisinden gelen pası görüp bir o kadar güzel karşılayan ve hamle yapan Berna Koraltürk’ü de röportaj listesine ekledim (Evet, fandom’lar siz sormadan ben söylemiş olayım).

Tabii ekranların bedel ödeten Haluk’unun yanında en neşeli Haluk’u olarak yer edinen, evimizin haşarı veledi diyebileceğimiz karaktere hayat veren Uraz Kaygılaroğlu’nun yanında aldım soluğu. Ekibin yemek molası verdiği sırada başlıyoruz sohbete. Uraz’da haftanın yedi günü yoğun tempoyla çalışan birinin bezginliğinden eser yok. Hatta röportaj sırasında üç dört kez sete çağrıldığı anda belki de onun söylemesi gereken ‘’Kalan soruları mail yoluyla hallederiz’’ cümlesini ben sarf ediyorum. O ise ‘’Kaç soru kaldı? Tamam, sen sor; hemen cevaplarım. Biraz beklemekte sakınca yok’’ deyip kısa veya kaçamak cevaplar yerine içinden geldiği gibi konuşuyor. Öyle bir enerjisi var ki sanki yıllardır tanıdığım ama uzun süredir görmediğim bir arkadaşımla sohbet ediyormuşum gibi hissettim. Söz konusu sevdiği insanlar olduğunda hiç çekinmeden konuşuyor. Eşi Melis’in, kendisini tamamlayan özelliklerini anlatırken gözlerinin içi parıldıyor. ‘Baba Candır’daki partneri Berna Koraltürk’den bahsederken de ‘’Ben en çok onunla çalışmak istiyorum. Kızan veya kusura bakan olursa da olabilir. Ama gerçek bu’’ diyor.

Doğaçlama oynamayı seven ve bu sayede Haluk’u bir karakterden çok tiplemeye dönüştüren Kaygılaroğlu’nu daha pek çok komedi işlerinde göreceğiz. Sözü kendisine bırakırken röportajı organize eden ‘Baba Candır’ yapım ekibine de çok teşekkür ediyorum!



● Olaya bodoslama gireceğim ama Haluk ile Ece ne zaman ‘hanım’ ile ‘bey’i kaldıracaklar?
Aslında bunun için Haluk bir adım atıp Ece’ye derdini anlattı ve ‘hanım’ı kaldırdı. Fakat Ece, eski ilişkisinde yaşadığı hayal kırıklığından ötürü korkup çekilerek bu adıma olumsuz yanıt verdi. Bunun üzerine yeniden ‘Ece Hanım’ ile ‘Haluk Bey’e geri döndüler.
 
● Peki, Haluk karakterinde seni en çok heyecanlandıran unsur neydi?
Aslında bana ilk olarak Egemen karakteri önerildi. Fakat çok değişken bir rol değildi. ‘Yedi Güzel Adam’dan sonra komedi oynamak istiyordum. Daha eğlenceli, istediğim yöne çekebileceğim, zengin, egoist ve de şımarık Haluk’u tercih ettim. Uğur Atukman da Haluk’un bana daha uygun olacağını düşündü. Aslında orijinal metne baktığınızda Haluk deyim yerindeyse bu kadar zıpır değildi. Yusuf Pirhasan’la altını açtık biraz. O da ayrı bir lezzet oldu. Şimdi de çok geniş bir çerçevede oynayabiliyorum. Çünkü Haluk istediğini yapar. Onun davranışlarını hiçbir zaman garipsemezsiniz.
 
● Orijinalini izledin mi hiç?
Sadece dört bölümüne bakabildim; o da fikir edinmek adına. Hikâyeyle ilgili heyecanımı yitirmemek ve Haluk’u oynayan aktörden etkilenmemek için daha çok ilerlemedim. Bir noktada bıraktım.
 
● Aslında kültür olarak Asya’dan ayrılıyoruz. Fakat ekranı Kore dizileri sardı resmen.
Ben de öyle düşünüyordum fakat çok da farklı değilmişiz birbirimizden. Onlar da bizim gibi büyüklerine saygılılar, aile bağları kuvvetli. Büyüklerinin sözlerini dinlemeleri açısından bence iki kültür birbirine benziyor. Güney Kore kültürünü çok iyi bilmiyorum tabii ama herkes bunu söylüyor.
 
● Haluk karakteri için ‘’Şunu yapmadan bu dizinin bitmesine izin vermem’’ dediğin bir an var mı?
Haluk’la Ece’nin evlenip ev hayatlarını, didişmelerini görmeyi çok isterim. Berna (Koraltürk) ile çalışması çok keyifli ve kolay. Ben en çok onunla çalışmayı seviyorum. Çünkü çok hızlı oluyor. Doğaçlama oynamayı ve aklıma gelenleri denemeyi seviyorum. Berna da o açıdan mükemmel bir şekilde pası alıp ilerleyen biri. Enerjisi de çok yüksek.
 
● Bir dizi teklifi geldi ve yine Berna ile oynayacaksın. Nasıl bir proje olmasını istersin?
Berna’yla her şeyi oynayabilirim. Sırtımı yaslayabileceğim bir oyuncu o. Bazı sahneler üzerine hiç çalışmıyoruz. Yusuf, Berna ve ben direk kamera karşısında deniyoruz. Fakat duygusal sahnelere çalışıyoruz. Ve o bölüm yayınlandığında bunun çok işe yaradığını da görüyoruz. Bu işlerde disiplinle çalışarak herkes başarılı olabilir. Amerika’yı keşfetmek gibi değil (Gülüyor). Uyumluysan, biraz da üzerine çalışırsan olur.
 
● Berna’nın sinir olduğun bir huyu yok mu hiç?
Yok ama bir keresinde bayağı güç bir durumda kalmıştım (Gülüyor). "Saçın çok kötü olmuş" deme gafletinde bulundum bir kere ki kuaför yapmış. Fakat ben gerçekten bitmemiş sandım ve "Gerçekten bu saçla mı oynayacaksın?" dedim. Berna yıkıldı ve o gün "İnanamıyorum, nasıl söylersin bunu?" dedi. Tüm gün çalışacağımız için o stresi yaşamak istemedim ve ona bir sürü şeker ile çikolata aldım. O da çikolataları yedikten sonra mutlu oldu.
 

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER