●‘İnadına Aşk’tan önce neler vardı?
Reha
Erdem’in ‘Jin’ filminde rol aldım. Uluslararası Berlin Film Festivali’nden
ödülle döndü. ‘Arka Sokaklar’ oldu, ondan önce Konya’da 45 bölüm süren bir iş
çektim, Onur Ünlü’nün ‘Şubat’ında rol aldım; o da 38 bölümdü. Okulum
bittiğinden beri yedi yıldır bu işi yapıyorum.
● Bu şekilde sessiz sedasız ilerlemek bilinçli bir
tercih mi?
Ben kendimi
artist olarak değil, aktör olarak görüyorum. 10 kişinin içinden artiste cimdik
attığınızda gayet soğukkanlı bir şekilde arkasını dönüp “Neler oluyor?” der.
Aktör ise buna tepki verir. Heath Ledger’in bir kadın hayranı bir anda ona
belinden sarılmış. Ve Ledger da çığlık atıp korkmuş tabii. İşte, bu tepkiyi bir
aktör verir. Ben de böyle kişiliklerden besleniyorum. Artist olursam kısır
döngü içinde kalırım. İnsanlarla alışveriş önemli. Alanımı da genişletiyor.
Benim için işimi yapmam yeterli. Sokaktaki insanın bana “Sen bunu şu şekilde
yaptın” deyip paylaşımda bulunması veya soru sorması benim için en önemli
röportaj.
● “Gerçekten de benim istediğim şey oyunculuk mudur?”
dediğiniz an oluyor mu?
Çok uzun
zamandır başka bir şey yok. Olmaz da zaten. Yaş gelmiş iş bitmiş denir ya; bu
saatten sonra ne yapabilirsin ki? Ben bütün beynimi oraya odaklamışım.
● Hangi karakteristik özelliğiniz sizi bu dünyaya
sürükledi?
Benim öyle
bir derdim yok. Benim bir davam var. Sinema çok güzel bir dil. Çok keyifli.
Sinemayla milyonlarca insana ulaşabilir ve anlatamadıklarını anlatabilirsin.
Benim davam kötüyü o kadar iyi oynamak ki seyirci onu izlediğinde o kötülüğü
kendinden görüp “Bu çok kötü bir şeymiş. Ben de galiba böyle davranıyorum ve
buna artık bir dur demeliyim” desin. İletmek benim davam.
● Bugüne kadar çalıştığınız yönetmenlerden sizi en
çok besleyen kim?
Hepsinin
yerleri ayrı. Müşfik Hoca “siz enstrümantalsiniz” derdi. “Bırakın sizi kim
eline alırsa ona göre üflesin, çalsın”. Herkesin üfleme tarzı başkadır. Açık
bir aktör olacaksın ki karşındaki senden ne istiyorsa onu iyi bir şekilde
verebiliyor ol. Önemli olan o nefesi kullanıp doğru sesi çıkarabilmek. Bana
göre çalıştığım isimler arasında en büyüğü Osman Sınav. Tabii Onur Ünlü’nün de
yeri bambaşka. Açıkçası herkesten bir şeyler alıyorsun ve bu da diğer
projelerine yansıyor.
● Çalışmayı çok merak ettiğiniz yönetmenler kimler?
Yavuz
Turgul’un işlerini çok beğeniyorum. Açıkçası benim kafamdaki biraz daha
değişik.
● Yurtdışı isteğiniz var galiba, değil mi?
Evet. Pek
çoğumuz ‘’Hollywood’a gitmek istiyorum’’ diyoruz ama Hollywood derken de
oradaki sektörü kastediyoruz. Tamamen işleyen bir sektöre sahipler. Bir rol
geldiğinde size "Bir yılın var. Git, çalış ve bu süreç sonrasında gel."
deniliyor. Orada sektör olduğu için işini daha iyi yapabiliyorsun. Sana zaman
tanınıyor, projeler ayrıntılı işleniyor, büyük olanaklar sağlanıyor. Orada
herkes hafta sonları sinemaya, tiyatroya gidiyor. Fakat bizim ülkemizde bu bir
lüks. Emeğe ciddi anlamda saygısızlık var maalesef. Kağıtta kalan ama çok iyi
olan projeler ekrana yansımayabiliyor. Türkiye’de sektörleşme yok. Yurtdışı kumar.
ABD’de bir cast ajansında çalışan bir arkadaşım var. Rolü sadece kapıdaki
görevlileri sıraya sokmak olan bir karakter için tam 50 kişi başvurmuş. Ve
orada öyle bir şey ki her yeni gelen ötekini aratmıyor. 150 çekimin içinden
biri kanat atıyor, kendi tonunu koyuyor. Mesela kim Jude Law gibi ‘Hamlet’
oynar? Onun gibi pek çok sarışın var. Fakat adam çok değişik. Kaporta önemli
ama motor daha önemli.
● Peki, siz tiyatro yaptınız mı hiç?
Yoğun
çalıştığım için okuldan sonra yapmadım. Ben okuldayken ‘’sinemacı olacağım’’
demiştim. Tiyatro yaparım, çok seviyorum. Fakat hedefim beyaz perde.
● Son zamanlarda hangi film, kitap, tiyatro oyunu ve
müzisyen sizi etkiledi?
Marlon
Brando’nun otobiyografisi ‘Annemin Öğrettiği Şarkılar’ çok hoşuma gitti. Yakın
zamanda izlediğim boks filmi ‘Southpaw’. En son Nadir Abi’nin (Nadir Sarıbacak)
‘Yeraltından Notlar’ oyununa gittim. Ondan zaten hep etkileniyorum, bu oyun da
çok iyiydi. Müzisyen olarak da yeni keşfettiğim Gevende’nin şarkılarını
beğeniyorum. Folk türünü, Beirut gibi grupların müzikleri hoşuma gidiyor. Bir
de film score’larını dinliyorum, beni besliyor.
BONUS | Mehmet Aykaç’ın sorusu: Seni duygusal anlamda en
çok etkileyen, üzerinde ağır yük oluşturan bir sahne oldu mu?
Hepsinin
böyle olması gerekiyor. En azından ben bunun için çalışıyorum. Dünyanın en iyi
balerinine soruyorlar: ‘’En büyük hayalin nedir?’’. O da bir dakika bile olsa
mükemmel dans edebilmek diyor. Zaten en iyisi o ve bunu söylüyor. Benim de bir
dakika bile olsa çok iyi oynayabilmek. Jenga oyunu gibi zaten. Malzemeler
senin, bir yapı kuruyorsun. Devirdiğinde dağınıklığın geçmesi için süren var.
Sonra baştan diziyorsun. Rolünden etkilenme gibi bir durum yok. Sen onu
çıkarıyorsun zaten. İster istemez o olman gerekiyor. Oyunculuk ruh hastası işi.
Çift adamla yaşıyorsun. Sete gidiyorsun o çıkıyor, yönetmen ‘’kestik’’
dediğinde de içeri geri giriyor.
● Sizin röportaj yapacağımız bir sonraki oyuncuya
sorunuz ne olurdu?
Karakterin
için nasıl gözlemler yaptın?