Ne vicdanlı padişahımızdın sen Sultan Ahmed!
En çok korktuğuyla sınanırmış insan. Ben meselâ, en çok huzurumun kaçmasından korkarım. Genelde sınanmalarım da bu yöndedir. Bir adım atsam huzurum kaçacak, atmazsam içimde kalacak. Al sana handikap. Düşün dur, hangisi doğru diye, kendini ye dur. Ahmed de onu tanıdığımız şu iki bölümlük yolda, hep zalim olmaktan korktu. Etrafındaki herkes, fikirlerinde ölümüne eminken, o hep kendini, kaderini sorguladı. Kimdi, nasıldı, zalim miydi, korkak mı? Korkaklık zalimliğin zıttı mıydı? Hiç arama Ahmed, ben sana peşin peşin diyeyim: Zalımsın!

Zalimliğin zıddı korkaklık mıydı Ahmed?

Tahta çıktığı ilk anda, korkuları Ahmed'e -şimdiki teşhisi ile- panik atak yaşatırken, diğer yanı DEV cesur bir karar aldı: Kardeş katili olmayacaktı. Kim bilir nice padişah yüreğinin sızısına rağmen, bunu düşünmekten bile uzak durmuşlardı. Gelenek böyleydi. Ama Ahmed, bu kararı pat diye verdi, açıklayacak cesareti de kendinde buldu. Biz de zaten Ahmed’in o naif hallerine tav olmuştuk. Bu kararıyla da onu gönül kapım açıktır çalmadan gir içeri nağmeleri eşliğinde davet ettik kalbimize.  Peki sonra ne oldu canısı ha? Ne oldu da bu kadar korktun Ahmed’cim? Hayır, o büyük kararı hiç almasan, başta: “Ben mi değiştireceğim Osmanlı’yı yahu? Dedem Muhteşem Süleyman bile bu topa girmemiş, ne yapalım ölecek Küçük Mustafa” desen hiiiiç sana atarlanmayacaktım. Ama sen bir kez “kardeş kanı dökmeyeceğim” diyip çıkmışsın yola, ne oldu ha, ne oldu? Bir aslanın pençelerinde can vermek mi bu kadar korkuttu seni? Saltanatın ışıltısı mı aldı gözünü? Yo yo ölüm korkusu deme bana! Sen ki yastığının altında hançeriyle uyuyan, boynunda ipek urganın soğuğunu hep hisseden, celladının kara gözleri her gece kâbuslarına giren Ahmed! "Ölümden korktum da kardeşimin ölüm fermanını yazdım" deme bana! 
 
Madem verdin o kararı, kapattın kör zindanlara o el kadar yavruyu, bırak da işlesin o kanlı kural. Yaşamasın Küçük Mustafa! Çocuğun her uykusu, kestanelerini ezen cehennem gözlü celladın kâbusuyla bezenirse, aklı nasıl başında kalsın? Hangi akıl başta kalır? Kusura bakma ama Ahmed, o Deli Mustafa; senin eserin!

Canlıyken de böyle bakabilmiş miydin gözlerine?

Yan şimdi. Sevdiceğinin hırçın gözlerine her baktığında, o alt edemediğin, Derviş eliyle can veren aslanın gözlerini gör. Ah ediyorum: Sevdiceğinin adım adım ehlileşmesi, başı omuzunda huzur uykuları, hep sana ehlileştiremediğin aslandan korkunu hatırlatsın. O sevgi dolu naif bakışların, vicdanın, doğruluğun belki bir gün yüreğimi soğutacak, yeniden seveceğim belki seni, ama yaram çok sıcak şimdi, kulağımda Mustafa'cığın çığlıkları çınlıyor hâlâ. Benim sesim de senin kulağında çınlasın: Zalimsin! 

"Merhaba, ben Şahin Giray, bu da benim gizlenemez fesatlığım."

Ne söylesem içimi soğutamayacağım belli ki, o yüzden şöyle bir yeniçeri ocağına uzanayım. Bugünkü Survivor ödül oyunlarının esin kaynağı belli ki yeniçeri ocağıymış. Zülfikar, bir Acun edasıyla Alex'e dokunulmazlık nişanını, liderliği verdi. Sonrasında Bay Miyagi'nin "cilala parlat" tadındaki mutfaktaki eğitimleri bir parça "ay yerli dizi neden yersiz uzun" demeye yol açsa da, bereket Şahin Giray var. Erkan Kolçak Köstendil'in yüzünden, gözünden, duruşundan akan fesatlığı, hainliği izlemek çok keyifli değil mi? Adam Mustafa'yı yakalamaya gelen Sayid'i, yüzünü bile dönmeden geri püskürttü. Ama en çok da geçen hafta yazdığım gibi o aslanın içini doldurdu ya, kalbim senin Şahin Giray! Yalnız bir ara Küçük Mustafa senin de yüreğinin çok çoooookkk derinine gizlediğin hassasiyetine dokundu gibi geldi, yanıldım mı yoksa? 


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER