Her çocuk bu hayatta özel
olmayı hak eder. Tek olmak, ayrıcalıklı olmak en büyük tutkusu olur. Sevilmeyi,
değer görmeyi, incinmemeyi bekler. Bu bir bakıma insan hayatının o kadar da
ucuz olmadığının göstergesidir. Hoş, şu günlerde iyice kavram kargaşası yaşar
olduk. Bir de bize uygulanan talihsizlikler vardır. Hayat kimilerine daha anne
karnındayken kazık atmaya başlar, kimilerine ise zamanla bu kazığı yutturmayı.
Muhakkak 1-0 mağlup olursun. Masallardaki gibi her şey güllük gülistanlık
gitmez. Dedim ya kimilerine anne karnındayken hayat en büyük kazığını atmıştır
diye. Heh, işte bu durum tam da Gülfem Sipahi için geçerli!
Kovaladıkça kaçan ateş böceği misin?
Bir zamanlar ailesinin
biricik prensesi, moda dünyasının Buzlar Kraliçesi olarak bu mini minnacık
kadın, hiç fark etmeden hayattan çok tekme yemiş. Tüm bu şımartılma ve el
üzerinde tutulma durumu narsistliğinin klinik derecesine gelinceye kadar devam
etmiş olması en güzel örneğidir. Öyle bir egoya sahip ki; küçük dağları ben
yıktım, yerine yeni dağlar tasarladım misyonuyla ortalarda iki çivi topuk
üzerinde dolanan kraliçemiz, hayatın acı gerçekleriyle Enver Sipahi’nin ölümü
üzerine tanışıyor. Aslına bakarsanız, bunu her daim yazılarımda dile getirdim,
Gülfem yalnız bir insan. Bu yalnızlığın beraberinde pek çok korkuları da
üzerinde taşıyor. Mesela korkularının başını güçsüz olma, karşısındaki kişilere
hüküm sürdürememe geliyor. Yalnızlığı, Gülfem’i her ne kadar mücadeleci yapsa
dahi korkak olmaya itmiş. Çaptan düşmek, moda dünyasında bir numara olamamak,
kimsenin umurunda olmamak devamını getiriyor. Ailesinden fazla sevgi görememiş.
Belki de bunun başlıca nedeni “üvey” olmasından süre geliyor. Belki de Enver
Bey, o nedenle yıllarca Gülfem’i sindirememiş ve bu sindirememişliğin bir
sonucu olarak affedememiş.

Mürekkep de dökülecek yeri buldu.
Geçmişini deli gibi merak
ettiğimiz bir ilişki sonucunda Gülfem’in ilk tohumları atılmış. Salih Efendi
ile Halide arasında ne geçti? Nasıl bir çarpık ilişki yaşadılar da Gülfem
doğduktan sekiz ay sonra Mesude doğuyor? Aile baskısından mı kaynaklı, yoksa
ihanet sonucu mu ortaya çıkan bir durum? Diyorum ya beynimin odalarında birçok
soru dolaşıyor. En çok da Salih Efendi ile ilgili oluyor. Bunca süre boyunca ve
hattâ son nefesinde bile adına helal gelmemesi için çırpınan bir adam nasıl
oluyor da karnında bebeğiyle kalan bir kadını bırakıyor? Hangi şartlar bunu
sağladı? Hadi diyelim karnındaki bebeği söylemeye fırsatı olmadı. Bu kadar
namus ve ahlak düşkünü adam “kadınım” dediği bir kadını nasıl yüz üstü bıraktı?