Ah bu yangın beni öldürüyor, yavaş yavaş…
Sarılırken gözlerini kapayan beyleri seri üretime alıyoruz!
“Kim bilir ne gibi sebeplerle tesadüf bizi birleştirdi. Sen beni sevdiğini söyledin, ben buna inandım. Ben de seni seviyordum.”* ama söyleyemedim.

Sevgili Defne, seni yargılamaya hırpalamaya ne kadar müsaitiz aslında. Nedendir bilinmez kendimi sana o kadar yakın hissettim ki bu bölüm, sanki sen benim kanayan bir yarammışsın gibi oturup saatlerce ağlayasım geldi haline. Hep bir adım ötende kalmaya mahkûm edilmiş mutluluğun, ellerini uzatsan da sırtındaki kamburunla tam anlamıyla dokunamadığın sevdan, belki de başka bir hayatta olsa, daha teklifi bitmeden milyonlarca kez evet diyeceğin Ömer İplikçi… Ne zormuş sen olmak! Haftalardır senin için empati yapmaktan kaçındığım, oturduğum yerden bakıp hal ve hareketlerini yargıladığım her an için pişman oldum desem yeridir. Tutmaya zorlandığı bir mutluluk orucu var sanki top bir patlasa mutlu olacak ama iki yüz bin lira da öyle he deyince patlamıyor ki. Tamam, semt sizin ama ev kira, ne yaparsın?

Defne’nin evlilik teklifini kabul etmeyeceğini ya da edemeyeceğini biliyorduk. Kendisi de söyledi zaten, daha doğru düzgün sevgili bile olamadılar hemen ne evliliğiymiş bu? (Bir umut Ömer İplikçi’yi kendine saklama çabaları vol. 987654321) Şaka bir yana sorun bu kadar az zamanda evlenecek kıvama gelmiş olmalarında değil tabii. Bu 18 yıllık gözler ne evlilikler gördü hey yavrum hey! 9 sene beraber olup evliliğin ilk yılından boşanan insanlar da var, 6 ay içinde tanışıp evlenip 50 sene yürütebilen de var yani sonuçta. Sorun Defne’nin gayet de yanlış anladığı yükünde.

Vicdanı sızlıyor ama bu sızıyı oldukça yanlış yorumluyor. Neriman Hanım’a olan borcu ödenir bir şekilde (ÖDENEMEDİ), peki ya Ömer’e olan borcu? Ömer’e gerçek temeller üstüne kurulu yalın bir ilişki borcu yok mu sizce de? O kadar yanlış şeylerin altında ezilip büzülüyor ki “Evet, evet, evet milyonlarca kez evet!” diyemedi adamcağıza. Onu geç doğrudan bir “Seni seviyorum.” bile diyemedi. Aslında şimdi böyle söyleyince değişik bir bakış açısı kazandım. Defne her şeyi itiraf edecekken Sinan onu durdurmuştu hatırlarsanız. Ömer yıkılır, demişti. Belki de bizim kızın bu borcu ödeyip her şeyin üstünü kapatma arzusu buradan kaynaklanıyordur. Ömer’i paramparça etmeyi göze alamıyordur kim bilir? Ah Defne ah, ne olacak senin bu halin!

Neyse ki bu imkân ve şerait içinde dahi Defne bir başına değil. Yük, sevgili Defne’nin yükü ama onunla beraber üç kişi daha paylaşıyor bu derdi. Hiç düşünmeden arabasını satan İso, “Bizim aşkımızın alyansa ihtiyacı yok.” deyip yüzüğünü çıkarıp ortaya koyabilen Nihan… İyi insanlar hala dışarıda bir yerlerde, birilerinin yaralarını sarmaya çalışıyor. Bizim payımıza da anca böyle izleyip hayran kalmak düşüyor. Bakılınca ne kadar da hasretiz iyi insana, koşulsuz sevgiye. Herhangi bir menfaat gütmeden, hesapsız kitapsız yapılan iyiliğe. Defne’yi kıskanmadan edemiyor insan. İnsanın öyle arkadaşları olsa sırtı yere gelir mi hiç? Gelmez tabii.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER