Hayallerle gerçek arasındaki çizgi göz kapaklarının ağırlığı kadardır*
Bedenin uyuması ile aklın ve gönlün uyuması aynı şey değildir. Bazen hakikate uyanabilmek için göz kapaklarına direnmemek ve bedeni uyutmak lazımdır. Tıpkı İbn-i Arabî’nin Ertuğrul’un gönlünü rüyâ vesilesiyle uyandırması gibi. Nice uykular vardır ki pek çok kutlu uyanışların tohumu orada atılır. Rüyâyla amel edilmeyeceğine inancımız tamdır elbette, ancak gözünü uyuturken gönlünü diri tutanlar bundan münezzehtir.

Diriliş Ertuğrul dün akşam 32. bölümüyle evlerimize konuk oldu. #KutluUyanış etiketiyle yayınlanan dünkü bölümü geçmiş bölümlere kıyasla biraz durağan bulduğumu belirtmek isterim. Aslında bu sessizlik, fırtına öncesi gibi sanırım biraz. Fakat seyircinin o fırtınaya bir an evvel tutulmak hususundaki sabırsızlığı herkesin mâlûmudur kanımca.

Bu hafta sabırsız olan sadece seyirci değildi. Dodurga ve Kayı kadınları da sesini yükseltmeye ve artık sözünü esirgememeye and içmiş gibiydi. Gerçi Hayme Ana, Selcan Hatun ve Aytolun sözünü hiçbir zaman esirgemiş değiller. Fakat bu hafta bu çembere Hayme Ana’ya sesini yükselten Halime Sultan ve Halime Sultan’ın kuyusunu kazmaya baş koymuş Gökçe de dahil oldu.

Sevgili okur, madem burada haftalardır Diriliş yorumluyoruz, acıyı tatlıyı konuşuyoruz o vakit içime düşen bazı kurtları paylaşsam olur değil mi? Hadi başlayalım.

Ben bu Dodurga’yı hiç sevmedim. Tamam bu göç olmak zorundaydı. Ama efendim bu Kayılar’ın hiç mi hatırı yokmuş da Dodurgalılar Kayılar’ı ezmelere doyamadılar? En çok da törelerin çiğnenmesi hususuna bozuluyorum. Süleyman Şah’ın oğullarına daha doğrusu Ertuğrul Bey’e bunca işkence, bunca hadsizlik, töresizlik revâ mıdır? Her gelen Ertuğrul Bey’in yaralı eline basıyor, kurgu olduğunu bilmesem oturup ağlayacağım neredeyse. Elbette bir cihan devleti güle oynaya kurulmamıştır. Devlet içinde ihanet çetelerinin varlığı ta o günlere dayanmaktadır. Bunlara hepimiz kâniyiz. Ama sanırım ben Kayılar’ın o muhteşem nizamını, âdâbını, töreye saygısını, beye hürmetini, toyunu, otağını özlüyorum. Aslında verilmek istenen bu olabilir mi? Hikâyedeki Kayılar da eski yurtlarını, huzurlarını özlüyorlar. Biz de bu vesileyle hikâyeye dahil oluyor, Kayılar gibi eski günlere özlem duyuyor ve böylece onlardan birer parça oluyoruz? Bence süper fikir. O halde bizim kızdığımız dizinin ilerleyiş biçimi değil de Dodurgalılar’ın Kayılar’a muamelesi mi? Sorunun kaynağını bulmuş olabilirim. Devam edelim.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER