Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz!*
Bölümün başında Deli Demir ve Tuğtekin’in tartışmasını seyrettik. Olay Korkut Bey’in gözü önünde cereyan etti. Korkut Bey çok şımartmış bu çocuğu. Hatta dün de söyledim ben Tuğtekin olsam da Deli Demir’le ve dahi diğer büyüklerimle öyle densiz densiz konuşsam rahmetli babam beni değil evlat diye bağrına basmak paspas diye kapıya sererdi ancak. Korkut Bey’in bu tavırları töreye, adaba son derece ehemmiyet gösteren Süleyman Şah’a olan hasretimi artırıyor. Burada her Süleyman Şah ismini zikrettiğimde kendimi “Zeki Müren de bizi görecek mi?” diyen Fikri gibi hissediyorum: Serdar Gökhan da beni okuyor mudur? :)) İflah olmaz bir hayranlığım var kendisine. Hürmet ve saygılarımı bir kez daha iletiyorum bu vesileyle. İnşallah okuyordur, amin.

Tuğtekin’e hayat veren Uğur Güneş’i çok başarılı bulduğumu belirtmeden geçemeyeceğim. Diziye dahil olduğu ilk günden beri seyircinin hışmına uğradı ve bunu ivedilikle yaptıysa bu kendisinin şahane bir oyun çıkardığının kanıtıdır. Dünkü bölümde otağda Aytolun’la konuşurken ağzından köpükler savurarak öfkesini kustuğu o sahne nefisti mesela. Bizi Tuğtekin’e kayıtsız şartsız inandırıyor Uğur Güneş. Gökçe’ye bakınca gönlünün titrediğini de, Ertuğrul’un adı geçince kıskançlıktan delirdiğini de sonuna kadar hissettiriyor. Karakteri anlamak için yorulmuyoruz. Çok güzel aşık da oluyor, acımasız bir zalime de dönüşüyor. Kıskançlıktan deliriyor, öfke ve nefsin elinde oyuncak olup gözünü gerçekten sakındırıyor, ama severken Gökçe’ye bakarken hiç hırçınlık emaresi göstermiyor mesela. Yumuşacık kalpli bir yiğide dönüşüyor aşıkken. Bu haliyle de karakteri tekdüzelikten çıkarıp bize zengin bir oyun sunuyor. Emeğine sağlık, gönlüne bereket olsun.

Kayı Alpları sonunda eteğindeki taşı döküp Dodurga Alplarını bir güzel dövdü. Kardeşin kardeşe el kaldırması pek tabii tasvip ettiğimiz bir durum değil ama Dodurgalılar bunu çoktan hak etmişti Allah için. Neticede de alplıktan çıkıp Ertuğrul Bey’e kesilen cezayı onlar kendi elleriyle kendilerine kestiler. Onlar için bu ceza değil ram etmeyi kendine yediremeyen iki alpın hürriyet bayramı olabilir ancak.

Gündoğdu’nun Ertuğrul’u kan revan içinde bıraktığı o son sahnede, Ertuğrul “sana kim olduğunu hatırlatacaksa vur ağabey” dedikçe Gündoğdu’nun indirdiği o yumruklar ona kim olduğunu hatırlatır mı bilmem ama bir cihan devletinin temellerini atan darbeler olmuştur. İlginç değil mi? Devletin temelleri kardeş kavgasıyla atılmış. Şer görünende hayır var dedikleri bu işte. Bazı duyguların sağlamlaşması, safların sıklaşması için herkesin niyetini ortaya koyması büyük bir şanstır aslında. Yola daha emin adımlarla devam edebilmek için. Yolda ihanet edebilecekleri daha yola çıkmadan alıp kenara koyabilmek için bu büyük bir şans. Bugün de böyle. Devrine göre renk değiştirenler, dönüp dönüp duranlar neyse ki ilk fırsatta kendilerini açık ediyor da dereyi geçerken at değiştirmeye gerek kalmıyor. Gündoğdu’nun niyeti obasına ihanet etmek olmasa da ısrarla kardeşini anlamamak üzerine yürüttüğü politikalar Kayılar’ın başına ne işler açacak göreceğiz bakalım. Gündoğdu’nun Ertuğrul’dan ayrılışı tatlı bir fikir ayrılığı neticesinde mi olacak yoksa iki kardeş yine birbirini boğazlayacak da öyle mi ayrılacak hakikaten çok merak ediyorum.

Çirkefin elinde del’olmaya, zül olmaya hiç niyeti olmayan, çünkü atasından böyle görmeyen, eğilip bükülmeyen yalnız kurt Ertuğrul Bey’in bir avuç alpıyla bozkırda tarih yazacağı günleri iple çekiyorum. *Yazının başlığında ve başında zikrettiğimiz şiirde Atsız’ın da dediği gibi bu çetin yollar yufka yüreklilerle aşılmıyor ne yazık. Merhametten maraz, iyilikten garez doğuyor. Tarih, kutlu davalara giden yollarda yoldaşını satıp dönenleri değil ayakları kopsa o yolu sürünerek gidenleri yazıyor. Osmanlı Devleti de böyle kuruldu, Türkiye Cumhuriyeti de böyle kurtarıldı düşman elinden. Yırtık ayakkabılı on beşlik gençlerin bir avuç buğdayla üç gün idare ederek ayakta tuttuğu bu ülkenin üzerinde kimsenin tepinmesine izin vermeyiz efendim. Bayrağa rengini vereni hakikaten kızılcık şerbeti sanıyor olamazsınız değil mi? Büyük dedemiz bayrağa rengini veren o Mehmetler’den biri mesela. Bu uğurda Erzurum’da şehit düşmüş. Mezarı bile belli değil. O yüzden bastığımız yerleri toprak diye geçmiyoruz biz. Altında kefensiz yatanlardan haberdarız. Bildirene sonsuz şükür!

Bu vesileyle Cumhuriyetimizin 92. yılını kutluyor, bu yolda can veren bütün şehitlerimizi, Alparslan’dan, Ertuğrul Bey’den Mustafa Kemal Atatürk’e uzanan bütün Türk komutanlarını saygı ve rahmetle anıyorum.

Kendi adıma keyifli, güzel bir bölüm seyrettim.  Emeği geçen herkesin eline, yüreğine sağlık.

Bu arada yazıyı yazarken zaman zaman bana eşlik etti bu şarkı. İsmini de çokça zikrettik. Yalnız Kurt’u buraya bırakayım, siz de okurken dinlersiniz belki...

Haftaya görüşmek dileğiyle...






BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER