Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağı’na
Hâlbuki yoldaşını bırakıp dönenlerin
Değişilir topu da bir sokak kaltağına*
Kutlu zaferlere giden hiçbir yol gülle donatılmış
değildir. Bugün gururla bağrımıza bastığımız şanlı mazimizi bize miras
bırakanlar o çetin yollardan aşarak muzaffer olmuşlar, bu yolda kimi zaman bir
başlarına bırakılmışlardır.
Ertuğrul Bey gibi..
Geçen hafta Gündoğdu için kurduğum bütün iyimser
cümleleri geri çekiyorum. Eğer Kayı Boyu’nun utanç kaynağı olmaktan vazgeçerse
yeniden iade edebilirim.
Diriliş
Ertuğrul öyle sahnelerle final yapıyor ki diziyi yorumlamaya
her seferinde son sahneden başlıyorum. Bugün de öyle oldu. Ertuğrul’un ağabeyinden
yediği o tokatlar benim yüzümde patladı sanki. Kılıcı kuşanıp Kayı’ya gidesim,
Ertuğrul’a siper olasım var. Yolumdan çekilin rica ederim.
#YalnızDeğilsin etiketiyle ekrana gelen dizide yine
bol entrika ve ihanet seyrettik dün akşam. Güneş doğmadan hemen önce en
karanlık vakti olurmuş gecenin... Dünkü bölümde fazlasıyla bunu hissettim. Bizim
“Osmanlı Devleti 1299’da Söğüt’te kuruldu.” diyerek bir cümlede yiyip
yuttuğumuz kuruluş hikayesi, özünde ne ihanetlere göğüs gererek, nice başlar
feda ederek, bin cefâya direnerek yazılmış. Bir kitabın iki satırında, bir
solukta okuyup tükettiğimiz o cümleyi ecdat kanıyla yazmış. Geri dönüp canlı
tanığı olamayacağımız o günleri, mümkün olduğunca gerçeğe yakın biçimde bize
sunan ve bizi o günlere kısmen şahit tutan herkese teşekkür ederim. Bu ülkenin
geç kalınmış bir vefâ borcuydu bu belki. Ödemek Diriliş Ertuğrul ekibinin nasibi oldu.
Dodurga’da işler çığırından çıkmış durumda. Yeniden
başa dönersek geçen bölüm Deli Demir dışında herkes toyda Ertuğrul’un aleyhine
oy kullanmış ve Ertuğrul’un alpbaşı vazifesi de, Alpliği de elinden alınmıştı.
Şimdi benzetmek gibi olmazsa Eşkıya
Dünyaya Hükümdar Olmaz dizisinde İlyas karakterinin belinden silahının
alınması geldi aklıma. Günümüz raconunun “Alpliği elinden alma” şekli bu
sanırım. Tabii şimdi “Orada kadın, kız mevzuu vardı bunu onunla nasıl
kıyaslarsın?” diye çıkışanlar olacak. Ceza verme yöntemlerini kıyaslıyoruz
efendim, rahat olunuz. Neyse.. Diriliş’e
dönelim. Ertuğrul Bey, belki herkesten bekliyordu ama Hayme Ana’nın kendisinin
aleyhine oy kullanması onu yıktı geçti. Hatta kendi tabiriyle “canevinden
vurdu”. Bunun altında yatan sebebin Halime’nin söyledikleri olduğunu duyunca
bir de... Gerisi malumunuz işte... “Yiğidin bakışı, korkağın kılıcından
keskindir” diyerek terk etti toyu. Derdini dökmeye bir omuz bulamayan Ertuğrul
Bey atı Ak tolgalı ile dertleşirken aklıma sevgili Ahmet Şafak’ın Yalnız Kurt şarkısı geldi. “Belki kurt
yalnızlığı düşecek hissemize...” diyor şarkıda. O misal. Bozkırda çakal avlayıp
o toprakları boyuna yurt eylemeye and içmiş Ertuğrul’un bahtına “yalnız kurt”
olmak düştü. Neyse ki alplarının desteği onu davasından dönmemek yolunda
yüreklendirdi. Gerçi bu öyle bir Ertuğrul ki, sanıyorum kendisine inanan bir
tek kişi olmasa bile yine de asla yolundan dönmez. Böyle olduğu için de Osman
Bey’lerin babası olmak Ertuğrul Bey’lerin nasibi olur. Bu yüzden bir cihan
devletinin temellerini atmak bu yalnız kurtların payına düşer. Biz de o ecdadın
nesli olarak oturup hiç utanmadan su içtiğimiz bardağı yerine koymaya üşenir
dururuz işte. Heves ettiğimiz bir yolda bize inanmayan bir kişi bile olsa
itinayla hayallerimizi yakar, ümitlerimizi sele, inancımızı yele verip
oturduğumuz yerde otururuz. Umulur ki seyrettiğimiz bu hikaye tembelliklere ve
ümitsizliklere doymayan biz Türk Milleti’ne bir parça umut ve azim aşılasın.