Gidene veda etmek zordur be Ömer!
Biliyorsunuz ki geçen haftaki bölümü Cahide’nin ölümü ile bitirmiştik. 54. bölümle Cahide Hekimoğlu’na veda ediyoruz. Cahide Hekimoğlu bu dünyadan göçerken ardında yeni bir intikam filizi bıraktı. Bu nedenle içimden böyle bir giriş yapmak geçti. Sizlerle Güllerin Savaşı’nda baba ve babalık kavramıyla ilgili içimizi epeyce dökmüştük. Fark ettim ki, dizinin hikâye akışı itibariyle, annelik ile ilgili birkaç kelam etme fırsatı bulamadık. Her defasında Güllerin Savaşı’nın kırılma noktalarının ölümlerden süre geldiğini savundum. Biraz kafa yorduğunuzda, bunu sizler de fark edeceksiniz. Güllerin Savaşı 53. bölüm itibariyle yine bir karakterine daha veda etti. Bu sefer veda eden bir baba değildi.
 

Cahide Hekimoğlu’nu, babaanneme benzetirim. O da bir oğlunu kanatları altına alırken, diğer oğlunu umursamadı. Hoş, benimkinin durumu biraz farklı… Cahide başarısızlıklara ve hatalara tahammülü olan bir kadın değildi. Çocuklarını her zaman en iyi yerlerde, en iyi koşullarda, en gözde varlıklar olarak yer almasını istedi (Hangi anne istemez?). Lakin hayallerimiz ne zaman gerçeklerimiz oldu? Cahide’ninki de istediği gibi gitmedi. Soyunun Osmanlı’dan geldiğini iddia ederken, Baytargillerden öteye geçememesi Cahide’nin anne olarak ne kadar başarısız olduğunun birinci göstergesi oldu. Büyük oğlu Şevket’in zaaflarına yenik düşmesi, maymun iştahlı ve sevgisiz olması annesinin eseridir. Ömer’e gelince! Ailenin “altın çocuğu” olarak görülmesinin, kardeşler arasındaki kıskançlığın temel nedeni yine annesi Cahide Hanım’dır.

Bak, şimdi en yakın arkadaşımı da kaybettim. Görüyor musun bunu?

Bir söz vardır; “Dünya’nın en kötü annesi bile olsa annedir.” İnsan dediğin garip bir varlıktır. Hayata gözlerini açan her canlı ne yazık ki ailesini, annesini ve babasını seçemez. Fikrimiz sorulsaydı, birkaç küçük zevk sonucunda oluşan tohumlar bu gün Dünya’yı bu hâle getirmezdi. Ömer de, Şevket de, Gülfem de annesini seçemedi. Seçselerdi bugün, bu şekilde olmazlardı. Ne olursa olsun Ömer için de, Şevket için de anne demek Cahide Sultan’dı. Belki de bu nedenle uğurlamak zor oldu. Kollarının arasından yedi kat toprağın altına yolcu etmek en güç vazifeleriydi. Cahide belki oğullarına iyi bir anne olamadı, fakat evi toplayan, bir arada tutan yine O idi. Cahide’den sonra hepsi bir kenara savrulup gidecek. Şevket yıllardır yolunu gözlediği fırsata “hoş geldin” diyecekken, annesinin vasiyeti üzerine mal varlığının kendisine düşen payını Mebrure’nin yönetimine bıraktı. Bundan sonra Mebrure için zor günler gelecek. En azından Şevket Mebrure’yi rahat bırakmayacak. Ömer ise başı kesik horoz misali nereye savrulacağını bilemeyecek.

Biraz şöyle durayım da resimde güzel çıksın.
 
İçimi esas yakan da; Gülru’nun “Bebeğim için hakkımı helâl ettim.” demesiydi. Vicdan, herkeste olmayan; ama olanda da dibine kadar hissettiren kavramlardan biridir. İster babanın ölüm sebeplerinden biri olsun, ister hayatını zehir zemberek etsin hiç fark etmez. Eğer o kavram, varlık, adı artık her ne ise! Hani Ömer, Gülru’nun masumiyetini kaybettiğine inanıyor ya! Hah, acaba masumiyetini ve insanlığını kaybeden biri sizce düşmanı diyebileceği birinin cenaze törenin katılır mı? Helâllik verir mi? Gülru sırf bebeğinin gelecekteki hatırı için oraya geldi. Eğer vicdanının sesini dinlemeseydi çok pişman olacaktı. Yarın, bir gün bebeği sorduğunda cevap veremeyecekti. Ama ne oldu? Cahide Hanım son nefesini verirken bile Gülru’nun bebeğini elinden alacak kararın peşindeydi.
 
Üç numaralı kızgın bakışımı atayım da azıcık karizma görsünler! 

Ah, Ömer! Hâlâ çocuk benden ise diyorsun. Bu kadın daha önce senden başka kimseyle ilişkiye girmemiş. Ardında bıraktığın enkazdan sonra gidip bir başkasının koynuna girmek Gülru’nun harcı değil. Hiç tanıyamamışsın. Sorsam sevdim dersin. Sevdiğini birini bir çırpıda harcamak sevgine hakaret olmuyor mu? Âşık olduğum insan evlendi diye onun hakkındaki düşüncelerimi değiştirmek işime ne kadar yarayacak? Evet, evlendi. İstersen dağları devir, bu sonucu değiştirecek mi? Ona olan güvenini zedelemek yalnızca kendini yok etmeye sebep olacaktır. Yaşayamadıkların için üzül, geleceğin adına kahrol; ama aşkla sevdiğin birini karalamaya çalışma. Severken iyiydi de, bir başkasıyla evlendi diye kötü mü olacak? Tamam, ondan vazgeçme! Vaz geç demiyorum zaten. Sevgin için, aşkın için hayata dört elle sarıl. Farkına vardırmaya çalış ki seni kaybettiği için pişman olsun. Onlar şimdi mutluysa, sen gelecekteki mutluluğunu stabilize et ki hayatın anlamını kaybetme. Ömer, bunların hiçbirini yapmadı. İnadına Gülfem ile silah arkadaşlığı anlaşmasını imzaladı. Kısasa kısas ile bu yol bitmiyor. Bitmediğini de gördük. Boşandılar. Hoş, Cahide’nin vasiyeti üzerine tekrardan işbirliği içine girecekler. Yine de karşı tarafa nefretle açtığın her savaşın kaybedeni olursun. Bu mahkûmiyeti istemiyorsan şeytanlığını değil, aklını kullan.

Düş ki nasıl bir oyuna piyon gittiğini anla.

Yine mi DNA testi? Yaklaşık altı – yedi ay önce Ranini.tv yazarlarıyla toplandığımızda Sevgili Tokyo da aramızda idi ve Güllerin Savaşı hakkında kurduğu bir cümle beynime kazındı. “Güllerin Savaşı, yakında Yalan Rüzgârı’nı da sollar.” Bu cümlesini sonuna kadar destekliyorum. Zira daha ne kadar DNA testi, babalık testi, annelik testi konuları işlenecek? Ömer’in bu hakkı kullanacağını tahmin etmeyen var mı? Gülru, bebeği babasının Ömer olduğunu saklayabildiği kadar saklamaya devam ettiği sürece zıtlaşma son bulmayacak. Ömer ile Gülfem’in planladığı bu kumpas Gülru’yu oltaya getirebilmek içindi. Atladıkları şey ise artık Gülru’nun, Gülfem ile Ömer’i çok iyi tanımasıydı. Tabii ki de Gülru oynanan bu oyunu çakozladı. Esas dertler şimdi başlayacak ve bir kan davası gibi sürmeye devam edecek.

Bize bu saçmalığı inandır Halide!

Halide bir kuyuya taş attı çıkar çıkarabilirsen. Gülfem’e babalık hikâyesini anlattığında gerçekçi bulamayacağımızı, bize fragmandaki kesitle verdiler. Hem sahnenin, hattâ bölüm finalinin can alıcı ânını fragmana koy hem de bölümün içinde yer alan sahnelere inan! Yok, canım öyle şey. Hafta içi yayınlamış olduğum “Güllerin Savaşı: Bundan sonra nereye savrulacak?” yazımda konu hakkındaki görüşlerimi bildirmiştim. (İkinci sayfanın başında yer alan bu linke basarak okuyabilirsiniz.) Merak ediyor muyum? Evet! Salih Efendi ile Halide’nin gayrimeşru ilişkisindeki mantıklı açıklamayı merak ediyorum. Bu konuya, Gülfem’in oluşma nedenine, inanmaya ihtiyacım var. Hikâyeye tekrardan tutunabilmek adına tek şansları! 

Emeği geçen herkese teşekkür ederim. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere…

Mortissa 

*Bu hafta Çiğdem Uzuner (@cuzuner54) adlı takipçimizin sorusunu anketimize koyduk. İşte, o soru!

Halide'nin itirafından sonra Gülfem'in, Salih Efendi'nin kızı olduğunu öğrendik. Peki, sizce Gülfem mi büyük, Mesude mi?


 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER