Çok cahilsin keşke ölsen!
Altan Erkekli’nin hikâyedeki varlığını sevmediğimi ilk bölümlerde yazmıştım. Canlandırdığı karakteri de oyuncudan mütevellit bir türlü sevemedim. O yüzden hikayeleri de ilgimi çekmiyor ama Teneke için hikayeler yaratılması hep savunduğum bir şeydi. Tabii mahalleyi Teksas’a çevirmenize gerek yoktu ama, o kadar da olur diyelim geçelim. Senaristler beni anladı ama her zamanki gibi yine yanlış anladı. Neyse artık hikayenin genel gidişatı hakkında yorum yapmayı bırakıyorum. Çünkü her seferinde ‘Çok çok ama çok yanlış yerlerden doğru yola yürümeye çalışıyorsunuz’’ demekten dilimde tüy bitti. Artık susma vakti, düşe kalka doğru yolu bulacağız inanıyorum. Hikayenin en büyük sırrı Asiye’nin ölmediğinin ortaya çıkması. Yani en azından çıkış noktamız bu. O yüzden geçen bölümlerde aceleye getirilen Asiye-Salim karşılaşmasını yok sayıp baştan yazmaya ne dersiniz?
Bunca yıllık dizi izleyicisiyim böyle duygusuz sahne görmedim
Çetin ve Semra Hanım’ın bir gece yarısı yüzleşmesi her ne kadar mantık dışı da olsa, ne yapıyoruz? Buraya takılmıyoruz. Konuştuklarına odaklanalım diyeceğim ama o da mümkün değil ki! Çetincim canım bu kadın zamanında sevgilinin çocuğunu erken doğurtup, çocuğu çöpe bıraktı. Hatırladın mı, ha? Yaptıkları bu kadar değil elbet ama zirvesiydi. Sen şimdi böyle bir psikopatı yalıyla mı korkutmaya çalışıyorsun? Ay em sori Çeto. Anneannen böyle basit bir numaraya tav olursa bunca zamandır çizdiği sayko çizgisine hakaret sayarım, lütfen! Semra Hanım, Taylan için söylediğin "Sen yeter ki iyileş gerekirse çeker giderim.’’ cümlenin arkasındaysan, Taylan’ı iyileştirmek için tanıdıkları hemen sokuyorum araya. Yeter ki sen git, Taylan’a bile katlanıyorum bak öyle bir nefret! Bu arada Aslan-Semra ilişkisi konusunda yanılmadığım için kendime bir tebrik koyuyorum şuraya.
Şunu alın burdan!
Şurada da Mine’ye laf sokmazsam gözüm arkada kalır. Ya bak şimdi bir bölüm geri alalım olayları ve Mine’yi şoför koltuğuna alalım, bir de çarpmanın şiddetini biraz daha artıralım. Şuraya da devrilen arabayı görmeyip üstüne çıkan tır çizelim. Tamam fazla vahşice oldu ama ancak böyle kurtulacağız bu kızdan. Şaka bir yana gerçekten anlayamıyorum O’nu. Senaristlerden Mine’yi anlama kılavuzu istiyorum tez elden. Uçurumun seremonisi güzel düşünülmüştü. Hikayenin başladığı yere dönmek yine ne tarz bir felakete yol açacak tahmin edemiyorum ama, Mine’nin yine tuhaf hallere gireceği, yine anlaşılmaz girdaplara sürükleneceği aşikar.
''Ay ölücem hala rahat bırakmıyor'' by Taylan
Evet Kazım Koyuncu’nun siz dizilerde ölen karakterler ardından fona dayayın(!) diye yazdığı ve marş haline gelen ‘İşte Gidiyorum’ parçası eşliğinde ortalama altı oyunculuklarla gözümü kanattığınız için ayrıca teşekkürler. Bu sahneler Allah’tan fazla sürmedi de daha fazla soğumadım diziden. Taylan’ın ardından Semra -Ömer ve dahi Hale’nin gittikçe bilenmesi gelecek çatışmalar için umut verici. Hayde hayırlısı. Ömer’den gelen ters köşe ise beni hakikaten mutlu etti. Çünkü O’nun da artık mantıklı bir şekilde hikayeye dahil olması gerekiyordu.
Ve gelelim Taylan’a. Adım adım tırmandın zirveye ama o zirve bu zirve değil hocam! Hikayedeki bütün kadınlara yürümeden direkt olarak Asiye’ye yürüseydin gönlümüzde bir yerin olabilirdi ama süren doldu maalesef. Engin Hepileri’nin ayrılığı (Taylancım giderken yanında birini götürme hakkın varsa bunu Mine’den yana kullanır mısın? Mersi.) diziye bir ivme katacaktır diye düşünüyorum. Çünkü bir türlü kurulamayan Asiye-Taylan-Çetin çatışması ol(a)mamışlığı ile sürekli zarar veriyordu hikayeye. Bu sayede Asiye ve Çetin arasında daha sağlam temeller üzerine kurulmuş çatışmalar yaratabilir. Ama bu Semra değil. LÜTFEN! LÜTFEN! LÜTFEN! Bu arada bu kadar falsolu yazılmış (kusura bakmayın senarist ablalarım) bir karakteri bence gayet güzel kotarmaya çalışan Engin Hepileri’ye hikayeye kattığı tat için teşekkür etmek boynumuzun borcu. Kendisine ferah feza yeni işler dilerim .Yolu açık olsun.
Anket için sayfayı geçmeyi unutmayın.