Zaman akıp gider, durulmadan*
Siz Eşkıya'nın 5. bölümünü izlerken, dünyanın en büyük içerik fuarına katılmak üzere Cannes'a gitmiştim. Fransa'nın Cote d'Azure denilen bölgesi bizim vardığımız günün gecesinde yani geçen cumartesi gecesi korkunç bir fırtınaya maruz kaldı. Nice Hava Alanı'na indiğimizde 17 ölü, 4 kayıp, sayısız yıkım ve zarar ziyan haberleriyle karşılaştık. İstanbul'a dönerken ülkedeki ölü sayısı 20'yi bulmuştu 3G, WiFi, kredi kartı, ATM, Otorizasyon sistemi zarar görmüştü hatta bazı otellerde televizyon bile yoktu. Sonra da memlekete dönüp, bambaşka bir yangının içine düştük... Doğanın öfkesi ve insanın kirli öfkesi elele verip can almaya devam ediyor.. Edecek mi? Kimsenin verecek makul bir cevabı yok sanırım.. Allah ıslah etsin!

MIPCOM'da bu yıl Türkiye, 'Onur Ülkesi" seçilmişti. Çeşit biçim etkinlikler yapıldı. Oraların açıklanması heyecanla beklenen, reytingi yüksek ve çok sükseli etkinliklerinden biri de "Fresh Tv" listesiydi. Listede "Bandits" adıyla Eşkıya da vardı. Ama ne yalan söyleyeyim kısa tanıtım filmine yapılan İngilizce dublaj bütün salonu kahkahalara boğdu. O anın bir kısmını videoya aldım ama Hızır'ın İngilizce ünlediği kısmı kaçırdım. Eşkıya'yı yurt dışına satan şirketten rica edeyim, belki videoyu alıp yayınlamama izin verirler. Şimdi lafı bu kadar dolandırdım, haybeciler yazıyı okumaktan vazgeçtiyse kalanlarla yola devam edeyim.

Güzel burası duralım biraz..

Bölüm iki ay zaman atlamasıyla açıldı. Bismillahtan, Hızır modeli bir hesaplaşmayla karşı karşıya kaldık. Refik'in boyunun ölçüsünü aldı Hızır Paşa.. Böyle kafaya torba geçirip adam boğmaca filan "sert çocuğum" havalarıyla başladı bölüm. Sahnenin başında ık-mık ettim ama Refik rolünü oynayan oyuncu için bir ara endişelenmedim değil. Boğulma duygusunu sağlam vermişlerdi. Ellerine sağlık. Kişisel olarak Hızır'ın evdeki organize mafyaya karşı tavırlarına vurgun olsam da, hikayenin mafyozo akışını sevenler bu sahnelerde bayram etmiştir. Fakat itiraf etmeliyim ki yaşdaşım Hızır'daki anekdotcan tadına da hastayım. Refik'e anlattığı çocukluk anısını dinlerken sahneyi unuttum ve deli gibi zevk aldım. Refik de aynı zevki almıştır umarım.

Bana sorsan geçen haftaki bölümle bu diziyi izlemeyi bırakırdım. Söylemiştim. Ama İlyas'ın akıbeti ve Hızır-Zeyno çatışması beklentimin hatırına bölüme giriştim. İlyas öyle bir olaya imza attı ki Allah sizi inandırsın Ünal'a bu golü ben bile atamazdım. Derin devlet entrikası filan tuz buz oldu İlyas sıkıntısının yanında.. Çok şükür Mahmut ölmedi. Eğer ölseydi, derin devlet entrikası tarihten de silinirdi. Hızır'ın "Özelim" ve "işim" temalı raconunu ağzım açık dinledim. İlyas'ın savunması da durumu iyice çıkmaza soktu. Sağlam kurgulanmış bir racon tartışmasıydı. Yeni sözler söylediler. Tebrik ederim. Lakin Mahmut ölmediği kurtulduğu için İlyas'ın da kaleminin kırılmayacağını bilmiyorlarmış gibi boşa yangın yapmaları biraz overdoz oldu. Sahne güzeldi ama.. Hızır'ın odadan dolu gözlerle, 50 kare çıkışından etkilendim, ne yalan söyleyeyim..

Hızır'ın anlattığı, "özelim- işim" raconunu dinlerken ben

Hızır için günler ne hızda geçiyordur? Menzilsiz bir akışa kapılmış gibi yuvarlanırken günü kaç saat olarak hissediyordur acaba? Menzilsiz. Evet. Çer-çöp, kan ve harcanmış onca candan oluşmuş bir dağın en tepesine kurulmak, İstanbul'u hatta dünyayı idare etmek vicdanlı ve aklı selim bir insan için menzil olabilir mi? Aklım hep işin bu kısmında. Hızır, "işim" dediği hayatın içine nasıl savruldu, nasıl ülkü edindi, inandı, kendini nasıl aklıyor, savunuyor ve hayatına sorunsuzca devam ediyor? Can aldıktan sonra mesela ne hissediyor? Canı acıyor mu? Merak işte.. Aslında Eşkıya'nın tanıtım bültenlerinde Hızır hakkında sık sık telaffuz edilen, "küçük yaşlarda girdiği karanlık dünya" hikayesini şimdi yaşananlardan çok daha fazla merak ediyorum. Acaba yazanlar zamanı gelince bize bu geçmişi de anlatacaklar mı?

Uzan ve bize çocukluğundan bahset Hızır..

Mesela kardeşi için gözleri dolan Hızır, kızına ya da oğluna baktığında da korkuyor mu? Bir gün oğlunun da onun izinden yürümesini ister mi? İlyas'ı bu kaosa nasıl çekti, nasıl izin verdi varisi olmasına? Ağabeyinden nasıl oldu da el aldı? Misal bir tanecik kızçesi yarın karşısına "koca" diye, en iyimserinden Hızır gibi birini getirse, tepkisi ne olur? Elimizi, ekmeğimizi kirletirken, o kirin bulaşmasını istemediğimiz insanlara karşı vicdani sorumluluğumuzla nasıl başa çıkıyoruz dersiniz?

On saniye düşün şu soruları, uykuların haram olmazsa şerefsizin en önde gideniyim. İşbu nedenle Hızır'ın da uykularının haram olduğunu düşünüyorum. O oğlanın yolu yol değil, söylemedi demeyin. Ömer tam bir ruh öküzü olarak yetişiyor o evde.. Meryem de tripcan kızının değil de, Ömer'in ruhen darda olduğuna hemen uyandı. Ömer hem gittikçe içine kapanıyor hem de fikren babasına yaklaşıyor. Anne-Oğul ilişkisi de en az Baba-Kız ilişkisi kadar hastalıklıdır. Ve Ömer'in babaya yanaşması Meryem için zarar hanesine yazılır. Savaş alanından bir askeri eksiliyor neticede..

Peki ya babasının ihanetini asla ve kolaylıkla hazmedemeyecek olan Zeyno, tripcan tavırları bitince o acının intikamını nasıl alacak dersiniz? Bence babasını en hassas yerinden yaralamayı planlayacaktır. Bu hesap tek bölümde kapanamaz... Hayriye Hanım haksız değil, Zeyno babasına dokunan ve babasının dokunduğu her şeyden intikam alıyor o yüzden dil papuç. Şu anda bir Zeyno-Nazlı sahnesi görmek için 1 milyon nakit vermeye hazırım desem?

Bunlar hikayede benim görmek istediklerim. Elbette Eşkıya, planladığı gibi "komplo- derin mafya- aksiyon" meraklısı seyirciyi mutlu etmeyi deneyecektir, öncelikle.. Ki her bölüm daha çok o kitleye oynuyor. Elbette boruyu dışarıdan öttürüyorum. Dakikalık izlenme oranları her hafta yapımın eline geliyor. Hangi sahneler iş yapmış, hangileri traşa bağlamış onlar kadar bilemem. Benim gözlemim sokaktan geliyor. İlk bölümleri ilgiyle izleyen çevremdeki kadın seyircinin diziden yavaş yavaş elini eteğini çektiğini, "dur sonra izlerim" demeye başladığını gözlüyorum.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER