İkinci “Oha öldü mü, yok ya ölmemiştir, lan harbiden öldü mü yoksa?” vakası
Poyraz Karayel Mağdurları Derneği’nin cefakâr üyeleri. N’aber? O kadar bekledikten sonra böyle böğre öküz oturtan finalli bir sezon başlangıcı sonrası nasıl olabiliriz ben de bilmiyorum açıkçası. Lakin o son sahne yüzünden şu bulutlu 1 Ekim gününü uykusuz veya yarım yamalak uykulu geçiren binlerce kişi vardır diye düşünüyorum. Oraya geleceğim bilahare. Ama nereden başlayacağımı da bilmiyorum. Yine dört bölümlük malzemeyi bir bölüme sıkıştırmışsınız zalımlar.

Öncelikle Poyaz Karayel’i keşfettiğim dönemde televizyonu olmayan bir insan evladı olarak, ilk defa bir yeni bölümü televizyonda izledim. Saat 20.00’de özetsiz başlar diye dakika saya saya başına geçtim, sezon finalinin özetiyle başladı, tabii ki arada reklamlar. Hadi eyvallah dedik, ecnebilerin cold open dedikleri tarzda yine Türk televizyonlarında pek görmediğimiz bir açılıştan sonra yine reklam. Oyuncular 141 dakika demişlerdi ama 130 küsur dakika sürdü dizi. Reklamlardan sonra bir sahne geriden gelme numarasını da eksik etmemiş kanal sağolsun. Belki bir gıdım farklı bir olay olur diye son reklam sonrasını da bekledim ama yine geriden gelip o iç burkucu yeri gösterdikleri için artık dayanamayıp kapattım. Sanırım bölüm sonuna iliştirilen 26. Bölüm fragmanından başka pek bir şey kaçırmamışım. Böylece tüm prime-time’ı kaplayan dizi, Ethem Özışık’ın tweet’inde belirttiği gibi Eylül’de başlayıp Ekim’de bitmiş oldu. Olacak iş değil ama oldu.

Aksiyonlu girişten sonra bölüm uzun süre sakin ve durgun bir şekilde seyretti diyebiliriz. Hatta böyle kekremsi diyebileceğim bir tat bile vardı. Senaryodaki göz ardı edilemeyecek hataların bu tadın oluşmasındaki payı büyük diye düşünüyorum. Yine de yeni karakterler, yeni hikaye, daha ilk bölüm olduğu için böyle olmuştur diye umut ediyorum. Başlar başlamaz Poyraz’ın serserilikleri, şakaları (topun ağzı, Orta Asya-Malazgirt dolmuşu, 1000 TL’lik oyuncak arabayı sanayide 1500 TL’ye yaptırmak) filan güzeldi neyse ki. Bir de Poyraz telefonunu değiştirmemiş ya, aslanım benim, hastasıyım o arka kapağı bile olmayan akılsız telefonunun.



Fırat Çelik’in jenerikte kapladığı alandan Mete Durukan’ın çok önemli bir karakter olacağını hissetmiştim de ilk bölümden bu kadar sahnesi olacağını düşünmemiştim. Mete gerçekten Ayşegül’den hoşlandığı için mi kızın çevresinde bu kadar dolaştı yoksa işin içinde başka bir iş mi var bilemedim. Ama kağıt üzerinde (bak kağıt üzerinde diyorum, ben de hoşlanmadım kendisinden) Poyraz karşısında birkaç sıfır önde o kesin. Avukat, zengin, Bahri’nin eski ahbabının oğlu, tüm tehditlere rağmen cesur davranıp bizimkileri mapustan kurtardı ve en önemlisi Poyraz’ın aksine düz adam diyebileceğimiz, Ayşegül’ün aradığı aksiyonsuz hayata daha uygun bir kişilik. Yani şimdilik öyle görünüyor en azından. Ama tam tersi de olabilir. Göreceğiz.

Oyuncu performansı hakkında da bir şeyler söylemek istiyorum müsadenizle. Fırat Çelik daha evvel izlemiş olduğum bir oyuncu değil. Cansel Elçin gibi Fransa’dan gelmiş ve Türkçesi sıkıntılı olduğu için genelde dizilerinde dublajlı oynamış olduğunu biliyorum. Sesini de bilemediğim için Poyraz Karayel’de de kendisine dublaj mı yapılmış anlamadım. Ama performansı bana donuk ve tutuk geldi genel olarak. Geçen sene çok eleştirdiğimiz Azra Akın kadar uyumsuz değil tabii ama ondan daha çok sahnesi olacağı kesin olduğundan inşallah role alıştıkça düzelir diyebiliyorum. Hayırlısı. Bu arada prodüksiyondan kısmayıp çekim için Yunanistan’a giden ekip, cimrilik yapıp yönetmeni figüran mı yapmış ne? ^.^ Espri bir yana, Yaprak Dökümü’nde oynadığını öğrendikten sonra Çağrı Vila Lostuvalı’dan bir cameo bekliyordum ben zaten. Poyraz’dan duymayı çok sevdiğimiz “Hepsi manyak bunların!” repliğiyle de birleşince gülümsedik o kısa sahnede.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER