Farklı şehirlerde farklı insanların başına aynı
şeylerin gelmesine alışığız. Dizinin üçüncü bölümü bu sefer bizi birden fazla
şehire, hatta farklı kıtalara götürdü. Herkes aynı sorunun cevabını arıyor:
Hayvanlar neden saldırganlaştı? Mitch ve Jamie bunun genetik müdahale sonucu
olduğunu düşünmeye devam ederken, Oz ve Abraham Oz’un babasının iddiasını
doğrulayacak kanıtların peşinde.
Pikniğe gelmişler sanki...
Mitch’in sarkastik hallerini izlemek daha eğlenceli
idi. Oz ve Abraham’ın Japonya’da radyasyonlu bir adada olmaları dizinin ekşın kısmını hareketlendirir diye umutlanmıştım. Ancak buradaki sahneler kısa geçildi. Mesela babasının yaşadığı eski evde o video kayıtları yıllardır kendi kendilerine dönüyor olamaz herhalde. O atlar o kadar zaman ıssız bir adada kendi başlarına kalmamışlardır. Klişe de olsa adanın yerlileri ile konuşsalardı. Babasının eski notlarını bulup, karıştırsalardı. Gözleri
oyulmuş atların heyecan vermesi bekleniyordu ama ben o heyecan ve gerilimi
alamıyorum. Çünkü hayvanların hiçbir sebep olmadan katliam yapmaya başlamaları
fikrinden ziyade Jamie gibi bunun genetik bir deney sonucu olduğuna inanmak
istiyorum.
Her macera bir intikam yemini taşır .
Aslanlar ve köpeklerden sonra saldırganlaşan
hayvanlara atlar ve kurtlar da eklendi. Atların gözlerinin oyulmuş olmasını
daha önce Oz’un aslanlarda da gördüğü “defiant pupil” (karşı koyan göz bebeği
diye çevirilebilir) kavramına bağlandı. Ancak Oz’un açıklamaları bilimsel
kavramlar eklenince etkileyici olmuyor. Aksine bende şu durumu yaratıyor. Oz’a
birden vahiy mi inmeye başladı? Birden bire nasıl durumları ve olayları bu
kadar kolay kavrar oldu? Çünkü olayların arasındaki bağlar çok hızlı geçiliyor ve karakterler konuyu derinleştirmek için değil, açıklama yapmak için konuşuyorlarmış gibi oluyor.
Abraham, Mitch, Jamie, Oz ve Chole şimdi takım
tamamlandı. Bir şüpheci, bir komplo teorici, bir rasyonel ve bir maceracı
bakalım olayları çözebilecek mi?